Ağrı

Salı, Ağustos 15, 2023

“Herkes zaman zaman bir fanusun içinde hisseder kendini. Bazen içimizde anlamlandıramadığımız sıkıntılar oluşur. Bu bazen bir travmaya, bazen ölüm veya ayrılık gibi kayıplara, bazen sırf havanın bozuk olmasına bile bağlı olabilir. Her şeye bir anlam yüklememize gerek yok.”

 

Ağrıyan kalbimden düşürdüm dünyayı
o en sevdiğim bardağım gibi tuz buz oldu
Bütün beklentilerimi saçıp savurdum
ve dolaba kaldırdım düşlerimi


Yeşil koltukta oturuyordu. Odadaki her şeyi incelemeye koyuldu. Psikolog kadın gele­ne kadar gözleriyle her şeyi didik didik etti. Etrafını süzerken derin derin nefes alıyordu. Odadaki oksijeni ciğerlerinde biriktiriyordu çünkü biraz sonra bu derin iç çekişler sayesinde bir şeyleri anlatabile­cekti.

Kadın, odaya girince göz göze geldiler. Ellerini bir­leştirdi ve sağ elinin başparmağıyla diğer eline baskı uyguladı. Böylece heyecanını ve endişesini bastırma­yı umuyordu.

Gülümseyen bir yüzle kendisine yaklaşan kadına bak­tı. Hiçbir şey söyleyemedi, “merhaba” bile diyemedi. İlk sözü söyleyen kadın oldu, “Merhaba, nasılsınız?” Bunu derken koyu mavi koltuğa yerleşti. Yanındaki küçük zigonun üzerinde büyük bir bardak su ve not defteri vardı.

“Anlatın bakalım,” dedi kadın. Bunu söylerken su bardağını eline aldı ama içmedi. Sorduğu sorunun ce­vabını ne bugün ne de birkaç seans sonra alabileceği­ni düşünüyordu. En azından formalite icabı “iyiyim” ya da en kötü ihtimal “çok kötü hissediyorum” gibi şeyler söyler ümidiyle yüzüne baktı.

“Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Nasıl başlamak gerektiği konusunda tereddütlerim var, hangi konuda olursa olsun.” Gözlerini yere indirdi, bedeninden su­ların aktığını hissetti. Hiç olmadığı kadar çok sıcakla­mış ve terlemeye başlamıştı. Hâlbuki dünyada belki de en rahat edebileceği yerdeydi; psikoloğun karşı­sında, asla yargılanmayacağı bir koltukta oturuyordu.

“Ben kendimi bu dünyada konumlandıramıyorum” dedi.

“İlginç ve güzel bir cümle kurdunuz, biraz açar mısı­nız bu cümleyi?”

“Kendimi bir fanusun içinde gibi hissediyorum. Bir balık kadar unutkan ve umursamaz olmayı dilerdim. Ne içinde bulunduğu ortamı sorgulamak, ne geçmişle kavgalı ne de yarına dair kaygılı olmayı isterdim. Fa­nustan fanusa geçiyorum, anlaşılmazlığın koynunda uyuyorum ve sabahları gözlerimi açtığımda içimde ağır bir kasvet oluyor. Bir yumruk gibi midemde, kal­bimde hissediyorum onu. Beni her gün döven saçma bir ıstırabım var.”

Sustu. Bir müddet kimse konuşmadı. Psikolog boğa­zını temizledi, biraz daha bekleyip söze girdi: “Her­kes zaman zaman bir fanusun içinde hisseder kendi­ni. Bazen içimizde anlamlandıramadığımız sıkıntılar oluşur. Bu bazen bir travmaya, bazen ölüm veya ayrı­lık gibi kayıplara, bazen sırf havanın bozuk olmasına bile bağlı olabilir. Her şeye bir anlam yüklememize gerek yok.”

“Haklısınız,” dedi. Gözlerini yerden kaldırdı, “Ama ben çok melankolik bir insanım. Sonbaharda bir yap­rağın yere düşmesine bile üzülürüm mesela. Kalbim acır. Bu kadarı da fazla değil mi? İtiraf etmeliyim, bugüne kadar neyi başardıysam bu hassas kalpliliğim sayesinde gerçekleştirdim. Ancak bu fazla merha­met, fazla nezaket, ince fikirlilik artık belimi büktü. Bu genç yaşımda ihtiyar bir neneden farkım kalmadı. Görünürde otuzlu yaşlardayım, hayatın en güzel za­manı ve cennet ehline vadedilen yaştayım. Ama içim yılgın. Bu hâlimden korkuyorum.”

Psikolog, gözlerindeki uçurumu fark etti. Uçurumda kendi dehlizini gördü, elindeki bardaktan birkaç yu­dum su içti. Sanki söylenenleri boğazından geçirmeye çalışıyor gibiydi.

“Bazen herkes böyle hisseder.”

“Evet şüphesiz. Ama ben bununla nasıl başa çıkaca­ğımı bilmiyorum. Merhametli ve aşırı hassas olmanın arasında bir ıstırap çizgisi var ki o çizginin bir tarafın­da olursa insan ve kimseye ne gördüğünü, ne hisset­tiğini anlatamıyorsa işte tam o an bir cehennemdir.”

“Bu konu hakkında birileriyle konuştuğunuz oldu mu hiç?”

“Konuştum. Çok konuştum hem de. Ama sanırım benden sıkıldılar. Derin meselelere giriyorsun, böyle derin düşünürsen kafayı üşütürsün, diyorlar. Haklılar. Ama ben kendimi nasıl değiştirebilirim? Bilmiyorum. Kör bir düğüm atılmış sanki ruhuma onu bir türlü çö­zemiyorum.”

Mesele sanıldığından da karmaşıktı şüphesiz. Geç­mişte yaşanıp üzerine sünger çekilemeyen travmalar, geleceğe dair kaygılar ve kim bilir ne türlü güven bu­nalımları vardı bu cümlelerin arkasında.

Ancak mesele bir psikoloğun hastasına olan bakış açı­sı ve onu seans seans açıp kendine sır olan gerçeklerle yüzleştirmesi meselesi değildi. Hikâye, hastanın ken­disiyle de alakalı değildi. Sorun, insanların birbirleri­ne sır olmalarıydı, kendi içlerindeki düğümlerde bo­ğulup kalmaları ve bunları en yakınlarından en uzak­larına kadar kimseye bir türlü ifade edememeleriydi.

Herkes kendine binbir düğüm, başkalarına ise kördü­ğümdü. Kimse bu çözülemeyen soruna dönüp bakmı­yordu.

“Seansın sonuna geldik. Önümüzdeki buluşmada bu düğümlerin sebebini aramaya başlayacağız. Sizden bu çözümsüz gibi görünen şeyleri maddeler hâlinde yazmanızı istiyorum.”

Kapıdan çıktı, kapı açık kaldı. Arkasından bakarken psikolog bardaktaki suyu bitirmeye çalıştı. Bitireme­di. Her yudum ayrı bir düğümdü.

Ağrıyan ruhumdan düşürdüm dünyayı

Beklentileri fotoğraflayıp geçerken

hatıraların eşiğine yasladım başımı

ve sessizce defterime karaladım


İlgili Haberler

telve
Telve

Dilara Gündüz’ün “Avusturya Göçü’nün 60. Yılı” sergisi, sadece fotoğraflarla değil, aynı zamanda derin insan hikâyeleriyle de

Perşembe, 21 Kasım 2024

baglar
Bağlar

Aliya’nın yakın dostu Mustafa Spahic ile Aliya ile tanıştığı yıllardan bugüne Aliya’yı ve onun düşünce mirasının anlamını kon

Çarşamba, 20 Kasım 2024

duyurular
Duyurular

Sözleşmeli Bilişim Personeli Alım İlanı

Çarşamba, 20 Kasım 2024