Bir Dilim El Açması Börek

Salı, Ocak 21, 2025

Her zamanki gibi evi tam üç defa dolaştım; ocak ve musluk kapalı, ampul sönmüş. Tam ayakkabılarımı giymiş kapıyı çekecekken aklıma düştü. Akşama yapacağım nohutları ıslamak için sabahtan su kaynatmıştım. Ocak kesin açıktı ve ben yokken tüm apartman yanacaktı.

Şimdi size hikâyemi anlattığımda “Necla teyze de abartıyor canım.” diyeceksiniz. Ama o gün, siz deyin şans ben diyeyim kader, bir şekilde bugüne gelmemize, burada bulunmamıza vesile oldu. Açın kulaklarınızı beni iyi dinleyin. Belki bir gün sizin de başınıza gelir.

Her şey komşum Gülfem ablaya kahvaltıya gitmem ile başladı. Dün geceden beni aramış: “Yarına el açması yapacağım, kahvaltıyı mutlaka bende yapacağız.” diye tembihlemişti. Yapım gereği başkasının evinde pek yemek yiyemem. Ancak Gülfem abla göçmen olduğu için böreğine de hayır diyemem. Saat dokuza doğru üstüme sadece evde giydiğim eşofmanları giymiş, apartman içi terliklerimi ayağıma geçirmiş, kendimi hemen alt katımdaki Gülfem ablanın evinin kapısını çalarken bulmuştum. Gülfem abla her zamanki gibi sultanlara yaraşır bir masa hazırlamıştı. Masanın assolisti olan ıspanaklı peynirli el açması börek de masanın başında yerini almıştı.

 – Ver tabağını da bir dilim börek koyayım Necla’cım.

Gülfem abla elinde maşa ile böreği tutarken:

– Ben, başka tabağa alsam olmaz mı?

– Ah sen yok musun sen, ne olacak domates suyu varsa tabakta, börek yanında olsa ne olur sanki.

Oldum olası sulu yemek ile kuru yemekleri yan yana yiyemem. Kırk yıla dayanan hayatımda hiç pilav üstü kuru fasulye yememişimdir mesela. Her zaman sulu yemeğin suyunun kuru yemeği ıslatması beni rahatsız eder.

 Gülfem abla belli etmese de bozularak içeriden yeni bir tabak getirmişti. Böreği yeni tabağa koyarken beni sıkı sıkı tembihledi:

Kemeraltı’na inince Mutlu Tuhafiye’yi bulacaksın. Bana oradan beş numaralı şişe uygun bebek mavisi yün alacaksın. Torunuma yelek öreceğim. Oranın yünü organik, başka yerde yok.

 – Tamam abla alırım. Bugün birkaç kimlik işi için denizin karşı yakasına geçmem gerekiyordu. Normalde dışarı çıkmayı pek sevmem ama bazen böyle kâğıt kürek işleri için ille de şahsen gitmeniz gerekir. Bilemezler ki benim oralara gidene kadar nasıl zorlanacağımı. Böreğin üstüne ben orta Gülfem abla sade birer Türk kahvesi içtikten sonra elimde Gülfem ablanın sıkı sıkı tembihlediği tuhafiye listesi ile yukarı çıktım. Üstüme pantolon ve sarı bluzumu giydim. O gün salı idi, sarı giymek gerekirdi. Her zamanki gibi evi tam üç defa dolaştım; ocak ve musluk kapalı, ampul sönmüş. Tam ayakkabılarımı giymiş kapıyı çekecekken aklıma düştü: Akşama yapacağım nohutları ıslamak için sabahtan su kaynatmıştım. Ocak kesin açıktı ve ben yokken tüm apartman yanacaktı. Gerisin geri eve girip ocağı kontrol ettim. Allah’tan bir şey yoktu. Tekrar yola koyuldum fakat tam sokağın sonuna gelmiştim ki aklıma geçen izlediğim haber geldi. Benim gibi evlenmemiş, yalnız yaşayan orta yaştaki bir kadının evine hırsız girmişti. Kadın ağlayarak haberlerde “Cana geleceğine mala gelsin.” diyordu. Ya benim malımın başına gelirse? Yıllarca olur da evlenirsem diye biriktirdiğim ev eşyaları, rahmetli annemin gözü gibi sakladığı beşibiryerde geldi gözlerimin önüne.

Tekrar eve doğru dönüp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Merdivenleri çıkarken Gülfem ablayı kapının önünde karşı komşusu ile konuşurken buldum:

– Kız sen çıkmamış mıydın? Karşının vapuru yarım saatte bir, ona göre.

– Çıktıydım da abla...

– Anladım ben seni, git bak bakalım kapanmış mı kapın?

Ben yukarı çıkarken Gülfem ablanın komşuya söylediklerini duydum:

 – Bu yavrucağız böyle oldu işte. Ailesini kaybettikten sonra evden çıkamaz, durmadan her şeyi kontrol eder oldu. Evden çıkması gerekirse de yarım saati bulur kapıdan çıkması. On kere döner durur evin içinde. İyi kız da bir de şu huyu olmasa.

Kendim hakkında zaten bildiğim şeyleri komşudan duymak kalbimin üstüne fil oturmuşçasına içimi bunaltmış, yanaklarım alev almıştı. “Tamam.” dedim kendi kendime “Kapı da kilitli, şimdi çıkabiliriz.” Aşağı inerken Gülfem ablanın kapanmış kapısına şöyle bir baktım, aklımda döndü durdu “Şu huyu da olmasa.” sözü. “Ama” dedim kendi kendime “bugün o gün olsun. Haydi, vapurla karşıya gidelim, kimlik işimizi halledip o mavi yününü getirelim.” Hızlı adımlarla yürürken bizim semtin sonundaki, kaldırımları dubalı olan sokağa ulaştım. Annemle babamın trafik kazası haberini aldığım gün, bu sokaktan geçerken sayamamıştım dubaları. O telaşla unutmuş, başımıza gelen felakete yardımcı olmuştum. Saysaydım siyah dubaları… Belki de annem yoğun bakımdan çıkacak, babama gereken kan daha önceden bulunacaktı. Sokağın başında başladım; bir, iki diye saymaya. O sırada karşıdan gelen gençler birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Dikkatimi dağıtmalarına izin vermeden dubalardan kaçıncıda kaldığıma odaklanmaya çalışıyordum. Ne olduğunu anlamadan gençlerden biri bana hızlıca çarptı. Bana çarpan çocuk arkadaşına suçu atarak özür dilerken kaçta kaldığımı unutmuştum. Devam mı etsem vapura doğru mu gitsem diye düşünürken ailemin kazası aklıma gelmiş, farklı farklı vapur kazaları hayal edip nefesim kesilmişti. Hızlı bir kararla sokağın başına dönüp yeniden dubaları sayarak yirmi üç rakamına ulaşmanın huzuruyla vapur iskelesine ulaştım. Görevliler “Konak vapuru kalkıyor!” diye bağırırken hâlen turnikelerden geçmek için kartımı arıyordum. Tam iskelenin vapura açılan kapısına ulaşmıştım ki görevli beni ikaz etti:

 – Abla kalkıyoruz, bir sonrakine binersin.

 – Bir sonraki ne zaman?

 – Yarım saate.

Gülfem abla seferlerin yarım saatte bir olduğunu söylemişti ama yine de şansımı denedim:

 – Ben her on beş dakikada bir sanıyordum.

 – O iş çıkış saatlerinde abla.

Beklemek zorunda kalmıştım ancak bir sonraki vapura ilk binenlerden biri olmuştum. İlk binmem iyi olmuştu. Vapurun gideceği yönde ve çıkışa en yakın noktada bir yer bulmuştum. Derken karşıma klasik giyimli benden yaşça büyük bir bey oturdu. Bacak bacak üstüne atıp eline evrak çantasından çıkardığı gazetelerden birini aldı. Tam o sırada gördüm onu yani ayakkabısının altına yapışmış sakızı. Söylememek için kendimi tuttum ama o sakızın varlığı beni rahatsız ediyor, sakızlı ayakkabısının gireceği yerleri kafamda canlandırıyordum.

 – Affedersiniz beyefendi, ayakkabınıza sakız yapışmış.

 – Ah, çok sağ olun bende neden yürürken ses geliyor ayakkabımdan diyorum sabahtan beri.

Tam o sırada çay servisi yapan adam elinde çay bardakları dolu tepsiyle yanımıza geldi. Karşımdaki beyefendi bana çay ikram etmek istediğini söyledi. Büfeci çayı elime verdiğinde korktuğum başıma gelmiş, çaydan ıslanmış şekerlerin kahverengi olduğunu görmüşüm. Tam söyleyecekken karşımdaki beyefendi büfeciyi ikaz etti:

 – Koçum bize başka şeker getir, paketliden ver. O sırada bana dönüp:

 – Pandemi geçti ama kimse öğrenemedi, kim bilir kimlerin eli değiyor. Bu arada tanışamadık, Ayhan ben.

Yeğenlerim yanımda oturup hikâyemi dinlerken Gülfem abla bir panikle odaya girdi:

 – Gelin arabası geldi, Ayhan seni bekliyor.

Herkes odadan çıkarken onlara birazdan geleceğimi söyledim. Yine evi kontrol edecek diye düşünüyorlardı muhtemelen. Ama ben beyaz döpiyesimin içinde aynaya baktım. Hayatta hepimiz farklı kulvarlarda, farklı koşullarda yarışırken bazen hayat birkaç dilim börekle başlayan tesadüfler silsilesinde bizi evden gönül rahatlığıyla çıkaracak şeyi serer önümüze. O şimdi gelin arabasının yanında elinde şekerli çayıyla sizi beklemektedir. Arabanın yanına geldiğimde Ayhan beni kocaman gülümsemesi ile karşıladı. Arka koltukta otururken arabayı kullanan arkadaşını tatlıca uyardı:

– Aman diyeyim aşağı kaldırımdan, dubalı yoldan gidelim, nikâhımız güzel geçsin.   

Telve'nin 14. sayısını okumak için tıklayın.
Telve'nin tüm sayılarını okumak için tıklayın.


İlgili Haberler

telve
Telve

Her zamanki gibi evi tam üç defa dolaştım; ocak ve musluk kapalı, ampul sönmüş. Tam ayakkabılarımı giymiş kapıyı çekecekken a

Salı, 21 Ocak 2025

kardes-topluluklar
Kardeş Topluluklar,Uluslararası Öğrenciler

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği tarafından tertip edilen “Yılın Basın Fotoğrafları” organizasyonunun altında bu yıl “YTB 15.

Cuma, 17 Ocak 2025

her-boydan
Her Boydan

Şimdi zor koşullar altında yaşam mücadelesi verirken sakin bir sesle şöyle diyor: “Filistinli kadın, dayanıklılığın ve sabrın

Perşembe, 16 Ocak 2025