Bir Kalp, İki Dil
Salı, Ekim 22, 2024Kalbim ikiye bölünmüş, çift taraflı atıyor. “Heimat” veya “Vatan” diye atan yürek, yirmi üç yıldır iki ülke arasında gelip gidiyor.
Diaspora kelimesini duyunca aklınıza ilk ne gelir? Kültürünüz, yaşam tarzınız, özlem, hasret ve belki de dininiz? Belki de hiç tahmin edemeyeceğim bir kelime. Kendimize bu soruyu sorduğumuzda gözümüzün önünde hangi kelimeler beliriyor? Bana sorarsanız eğer “dil” derim. Dil hepimizin hayatının merkezinde bulunan ortak noktamız. Dil birleştirir, bağlar; aramızdaki muhabbeti ve bizi biz yapan değerlerimizi ifade edebilmeyi sağlar. Dil, sadece konuşmayla alakalı değildir. Dil aynı zamanda bedenimizi de kavrar ve kişiliğimizi oluşturur. Bu kişiliğin oluşmasını sağlayan şeyler, çoğu zaman yaşadığımız, büyüdüğümüz ortam; şehir, ülke ve benzeri etmenlerdir. Peki, bizim yaşamış olduğumuz diasporamız, bizi hangi dil ile donatıyor? Veya hangi dili biz kendimiz için seçiyoruz? Eğer farklı diller konuşabiliyorsam, benim kalbim hangi dil ile atıyor? Doğduğum ve büyüdüğüm ülke hayatımın merkezinde bulunuyor. Kendimi bağdaştırdığım ve tanımlayabildiğim, okulda, işte veya sosyal çevremde konuştuğum dil ise, bu ülkeye ait. Diğer yandan vatan ve içimizi kuşatan memleket hasreti var. Konuşmaya başladığımda öğrendiğim ilk dil, Türkçe. Nesilden nesile gelen, ailem tarafından bana ilk öğretilen, hayatımın merkezinde bulunan Türkçem.
Kendimi iki dil arasında savrulmuş hissediyorum. Kalbim ikiye bölünmüş, çift taraflı atıyor. Diaspora, sıla ve ortasında ben. “Heimat” veya “Vatan” diye atan yürek, yirmi üç yıldır iki ülke arasında gelip gidiyor. Gün içerisinde, iki dilin kelimelerini bir cümlenin içinde aynı anda kullandığımı fark ediyorum. Code-Switching diye adlandırılan bu olay aslında hepimizin bilinçsizce yaptığı bir durum. Kendimizi çok dilli olarak tanımlayabiliriz. Sanki iki dili karıştırmış ve yeni bir dil üretmiş gibi hissediyorum. Ancak kimse bu durumu garipsemiyor. Bu sanki hep bizim bir parçamız. Yalnız olmadığımızı ve aslında hepimizin kalbinin aynı attığını görebiliriz. Bahsi geçen çok dillilik nedir ve bizlere, gurbette veya diasporada yaşayan insanların kalbine nasıl bir etkisi vardır? Çok dillilik, Almancada bilingualismus, olarak adlandırılır ve dil biliminde oldukça eleştirilen, sorgulanan terimler arasında yer alır. İlaveten dilsel çeşitlilik; çeşitler, aksanlar veya stiller gibi dilsel ve iletişimsel kaynakları içerir ve bizleri bireysel kılar. Beziyers ve Van Overbeke (1968) bu kadim olguyu şu şekilde tanımlar: “İki farklı dile, dolayısıyla farklı iki dünya arasında etkili iletişim imkânı sağlayan iki sistem sahibi olmak.” Bu cümle aslında içimizde barındırdığımız hazineyi tanımlıyor. Kendini iki yere de ait hissedebilmek, bu duyguyu tanımlamak çoğul bir dile sahip olan insana özgüdür. Dil bir insana kendini ifade etme özelliğini verir ve kişiliğini oluşturur. İnsan, yaşadığı ülkeyi ve kazandığı kültürü, edinmiş olduğu dil ile anlatır. Ulus kimlik, memleketine gidince, kuzenleri, eş, dost ve akrabaları ile sadece Türkçe konuşan kişiliğe mahsustur. Sohbet ve diyaloglarda istemsizce araya kaçan yabancı kelimeler de mevcuttur. Bunların en güzel örneği “Hadi, Tschüss” veya günlük kullandığımız kelimelerdir: “Bugün ise gitmeyeceğim, Krank yaptım.” ya da “Okula bugün erken gitmeyeceğim, Nachmittag ders çalışmam gerekiyor.” Bizlerin gülerek karşıladığı ve hayatımızın bir parçası olan bu gibi cümleler kendimizle özdeştirdiğimiz ve benimsediğimiz ifadelerdir. Türkiye’de yaşayan akrabalarımız artık bu ve benzeri terimleri kabullendiklerinden onları sevgiyle, bizlerle bağdaştırırlar.
Çok dilli kişiler farklı dil ve iletişim kaynaklarına sahiptir. Ayrıca genellikle diller arasında esnek bir şekilde geçiş yaparlar. Bir diğer özellikse çok dilli bir kişinin dil repertuarının yetersiz olmayışıdır. Daha geniş bir olasılık yelpazesini yansıtır ve kendini ifade etme şeklini genişletir. Yurt dışında yaşayanlar olarak birçok alanda kendimize has özelliklerimiz var. Kendini ait hissedebilmek ve bu duyguyu yansıtmak en önemli hususlardan biri.
Eğer bana soracak olursanız, kalbin nerede atıyorsa oraya aitsindir derim. Ait olduğumuz yer, dünyada herhangi bir yer, ülke veya şehir olabilir. Hatta bir insanın yanı bile olabilir. Eğer kendini iki farklı yerde de iyi hissediyorsan, bu da mümkündür. Kişi kendi yuvasını kendisi belirler. O kalp nerede atıyorsa, orası onun evidir, memleketidir. Hem Almanya’da hem de Türkiye’de kendini evinde hissediyorsa, onun iki evi var demektir. Ne de güzel yazmış Cahit Sıtkı Tarancı:
Memleket İsterim
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Telve'nin tüm sayılarını okumak için tıklayınız.