Diaspora Dağlarında Açan Edebiyat

Pazartesi, Ekim 24, 2022

Diaspora Türklerinin göçten önceki ve sonraki hayatları uzun bir hikâyedir. Bu hikâyeleri yazabilecek olanlar da yine bu süreci yaşamış ve yaşamakta olanlardır. Yazılacak şeyler hüzünlüyse de sevinçliyse de bunu en iyi anlatabilecek kişiler yine o duyguların sahibidir. Bir yazar ancak bu şekilde kendi anlatım tarzını oluşturabilir ve dil hazinesine katkı sunabilir çünkü bir dili ancak gerçek deneyimler, birikimler ve bilinçli ya da bilinçsizce yapılan gözlemler sonucunda ortaya çıkan izlenimler zenginleştirebilir.

Doğa olayları ve toplumsal gelişmeler arasındaki paralellikler dikkat çekicidir. Örneğin farklı kültürlere sahip iki milletin karşılaşmasından doğan sonuçlar, uzak kıtaların birbirine yaklaşmasından doğan sonuçlarla benzerlik gösterir. Milyonlarca yıllık süre içerisinde birbirlerine yaklaşan kıtalar, arada kalan yeryüzü tabaklarının çarpışmasına sebep olur. Bu çarpışma sonucunda kırık ya da kıvrım dağlar oluşur. Özellikle kat dağları olarak da bilinen kıvrım dağlarının oluşum şekli diğer dağ türlerinden oldukça farklı ve etkileyicidir. Bu tür dağlar yeryüzünün en uzun, en yüce dağlarıdır. Everest Dağı bunlardan biridir. Kıvrım dağlar zıtlıkların birbirleriyle karşılaşmasından doğan bireşimlere benzer. Bu nedenle de kıvrım dağları Hegel’in diyalektik yöntemi olan tez-antitez-sentez üçlemesi kuramının doğadaki bir karşılığı, bir yansımasıdır gibidir âdeta çünkü bu iki yeryüzü tabakası çarpışınca daha esnek ve dayanıklı olan tabakalar üstte kalıp kıvrılarak yükselir ve dağları meydana getirir. Altta kalan tabaka ise yerin dibine doğru uzanarak dağın kökünü oluşturur.

İşte farklı sebeplerden dolayı yurt dışına göç eden ya da göç etmek zorunda kalmış Türklerin gittikleri ülkelerdeki ev sahibi toplumla karşılaşması da bu dağlara benzer. İki milletin karşılaşmasıyla kültürel bir çarpışma meydana gelir. Burada başka bir kültürle çarpışıp yeni ve güzel bireşimlere sebep olacak değerler, insanların yüreklerinde taşıdıkları dil ve beraberinde götürdükleri düşünce yapılarıdır. Karşılıklı kültür alışverişinin sonucunda doğacak olan her yeni kültürel değer ve zenginliğin birbiri üzerine eklenerek sağlamlaşabilmesi, üst üste katlanarak yükselen kıvrımlı dağlar gibi göklere uzanabilmesi ise ancak edebiyatla mümkün olabilir. Diaspora Türklerinin göçten önceki ve sonraki hayatları uzun bir hikâyedir. Bu hikâyeleri yazabilecek olanlar da yine bu süreci yaşamış ve yaşamakta olanlardır. Yazılacak şeyler hüzünlüyse de sevinçliyse de bunu en iyi anlatabilecek kişiler yine o duyguların sahibidir. Bir yazar ancak bu şekilde kendi anlatım tarzını oluşturabilir ve dil hazinesine katkı sunabilir çünkü bir dili ancak gerçek deneyimler, birikimler ve bilinçli ya da bilinçsizce yapılan gözlemler sonucunda ortaya çıkan izlenimler zenginleştirebilir. Bunların yanı sıra edebiyat alanında verilecek eserlerle yukarıda bahsettiğimiz bireşimden ortaya çıkan bir neslin arşivi oluşacaktır. Dolayısıyla onların korkularının, hüzünlerinin, sevinçlerinin, hasretlerinin kısacası tüm yaşanmış duygularının aktarılmasıyla diaspora insanının yüzü görünür olabilecektir. Böylece edebiyat vasıtasıyla diasporada yaşayanların anlaşılmasına katkı sağlanabilecektir.

Edebiyatın gözbebeği olan dil, iki dille büyüyenler tarafından daha da zengin kullanılabilir çünkü düşünce biçimleri bir dili geliştiren ve şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Dil yaşayan ve gelişen bir varlıktır. Bir dilin doğru kullanılması onun yaşayabilmesine; yeni düşünce biçimleri ve farklı bakış açıları da gelişebilmesine katkı sağlar. Bu açıdan bakıldığında diaspora edebiyatının sadece Türkçe diline değil kullanılacak olan her dile zenginlikler kazandırması mutlaktır. Bu yönden bakıldığında diasporada yaşayan Türklerin hem kendi ana dilinde hem de bulundukları ülkelerin dilinde yazmaları edebi bağlamda her iki millet için de oldukça değerlidir. Burada önemli olan şey yazarın hangi dilde yazdığı değil, iki dilin düşünce biçimlerini iyi tanıyan biri olarak özgün ve zengin bir dille yazabilmesidir. Bu dil ve düşünce zenginliğiyle bezenmiş eserlerde belki de yeni kavramlar, yeni tanımlar ve tasvirlerle edebiyat sanatı yeni bir can damarına sahip olacaktır. Böylece yazar hem kendi ana diline hem de öğrendiği dile büyük katkılar sunabilecektir. Yazarın kendi eserini bulunduğu ülkenin dilinde yazmasının birçok avantajı olacaktır. Yabancıların, Türk bir yazar tarafından kendi öz dillerinde yazılmış bir eseri okumaları hem okudukları yazarın dil üzerindeki etkinliğini anlamalarına hem de yazar ile daha yakın ve samimi bir bağ kurmalarına sebep olacaktır çünkü yazar duygularını doğrudan ve aracısız olarak aktarabilmiş olacaktır. Ayrıca çevirmene ihtiyaç duyulmadan yani orijinal dilde yazılmış bir eser diğer yerel eserlerin yanında yer alacak ve o edebiyat çevresinde sahiplenilecektir. Aynı şekilde yazarın eserlerini Türkçe dilinde yazması hem Türk diline hem de Türk edebiyatına büyük katkılar sunacaktır. Bunların yanı sıra edebiyatın en büyük gücü olan empati duygusu oluşturabilme özelliğiyle şimdiye kadar yürütülen uyum politikalarının başaramadığı entegrasyon, belki de diaspora edebiyatı sayesinde aşama kaydedecektir. Bu yüzden diasporada yaşayan Türklerin edebi eserler vermesi çok kıymetli ve elzemdir. Türk diasporasında verilecek her bir edebi eserle diaspora dağları yeşerecek ve çiçeklenecektir.


İlgili Haberler

hafiza
Hafıza,Kardeş Topluluklar

Türk Dünyasının yetiştirdiği büyük reformcu, eğitimci, gazeteci, fikir ve aksiyon adamı İsmail Gaspıralı, ideallerini gerçek

Pazartesi, 13 Mayıs 2024

sedep
SEDEP

Divanını Yakan Şair – Geceler Yalnız

Cuma, 10 Mayıs 2024

sedep
SEDEP

Bir yaz sıcağında incir ağacının altında serinlenirken koparılan incirin çekirdekleriyle zikir yaparak uyuya kalmak, derin bi

Cuma, 10 Mayıs 2024