Edebiyatla Tarihsel Köprüler Kurmak

Pazartesi, Ekim 24, 2022

Yahya Kemal’in “Kaybolan Şehir” dediği Üsküp’ün kaybolmadığını ispat etmeliydik. Bir yorgunluğu üstümüzden atmış, silkelenmiştik ve bu topraklarda millî-manevi değerlerimizi yazarak varlığımızı sürdürebileceğimiz bir mekân arıyorduk. Öğrenciydik; amatör bir ruhla başladık ama samimiydik.

Biliyorsunuz Osmanlı Hakimiyeti döneminden sonra sizler orada bizler burada hayatımıza devam ettik. Bizi birbimizden ayıran koskoca bir yüzyıl var arada. Bu yüz yılı nasıl telafi edebiliriz bilmiyorum. Ama son yıllarda bizi sevindiren ise Türkiye’nin Balkanlar’a olan etkisidir şüphesiz.

Geçen bu yüzyılda neler yaptık, nasıl yaşadık, dilimizi, edebiyatımızı, dinimizi, kültürümüzü nasıl koruduk, emanetlerimize nasıl sahip çıktık, çocuklarımızı hangi şartlar altında büyüttük gibi soruların içine girersek yazı uzayıp gider elbette. Bu yüzden de bizler devamlı yazacağız bazen bir mektup belki, bazen de yayınladığımız bir kitap, dergi, makale, deneme, şiir, öykü ya da bir roman. Biz biliyoruz ki bizler yazdıkça bu topraklardaki edebiyat yeşerecek ve daha kalıcı olacak. Çünkü söz uçar yazı kalır.

Bir dil nasıl korunur, nasıl temiz kalır diye bir soru soracak olursak birçok cevap alabiliriz mutlaka. Ama şüphesiz ki bir dilin en kutsal koruyucusu “annelerdir”, sevgiyle, emekle ve merhametle yoğrulmuş, anne ağzında dua olup evlada aktarılmış “ana dili”. Tek başına bile bu korumaya yeten bir güçtür. Yahya Kemal Beyatlı’nın çocukluk hatıralarını anlattığı kitapta, bizlere çizdiği bir anne profili vardır. Üsküp’te bugün bile birçok evde o anne profili görülür. Bunu dışardan görebilmek elbette ki çok zor. Ama bu yüzden de Makedonya Türk edebiyatının daha da güçlenip gelişmesi gerekir. Yazarların teşvik edilmesi gerekir, çünkü hiçbir araştırmacı bu sandıkların içine giremez, ancak orada yaşayıp büyümüş ve her hatırayı yüreğinde büyütmüş yazarlar bunu gün yüzüne çıkarabilir. Belki bir şiirle, denemeleriyle,  belki öykülerle, hatırat veya romanla... Yıllarca farklı baskılar altında kalmış ve yedi kilit ile kilitlenmiş öyle güzellikler var ki, bunları ancak edebî eserler ile görünür kılabiliriz. İşte sırf bu yüzden bile bu topraklarda bazen bir dergi ile ses olmak, kitap yayımlamak ve yazmak çok önemlidir.

Evet yıllarca yazarlarımız yazdı, dergi çıkardı, gazete çıkardı, kitaplar yayımladı. Şöyle kısa kısa geçmişten günümüze kadar çıkan dergilere göz atalım önce. Balkanlar’da Türk Edebiyatı nedir ne değildir görelim.

Bu yüzden de konuyu üç ayrı dönem içinde ele alıp irdelemek gerekmektedir: Balkanlar’da Osmanlı Dönemi Türk edebiyatı, Balkan Harbi sonrası gelişen edebiyat vçıkan dergiler, bir de İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelişen Türk edebiyatı…

Osmanlı Rumelisi özel konumu nedeniyle çok sayıda akıncı ailesinin de barınma yeriydi. Bu yüzdendir ki akıncı beyleri derviş-meşrep şairlere ihtiyaç duyarlar ve onları himaye ederlerdi. Sözü edilen bu şairler de üstlendikleri role uygun yalın sayılacak bir dille lirik şiirler kaleme alırlar. Makedonya'nın iki önemli kültür merkezi Manastır ve Üsküp'tü. 

Manastır doğumlu şâirler Ayânî, Celal Bey, Firdevsî (ö. 1564), Hâfız, Hâverî (ö. 1565), Kâtibî, Keşfî, Mehmed, Merdî, Sabâyî, Sâmî, Sâmih, Sezâyî, Sinan, Vahyî (ö. 1546), Veznî (ö. 1578) ve Zuhûrî, Üsküp doğumlu olanlar ise Atâ, Dürrî, Fennî, Ferîdî, Hâkî, Hemdemî, Hevesî, İshak Çelebi, İzârî, La'lî, Mîrî, Muîdî, Nâmî, Niyâzî, Özrî (ö. 1523), Riyâzî (ö. 1546), Sıhrî, Vâlihî (ö. 1599), Vusûlî (ö. 1592) ve Zârî'dir. Yine bu ülke sınırları içinde yer alan Debre Vecdî'yi (ö. 1670), Drama Arif Mehmed'i, Gevgili Bâlî'yi, İştip Aklî (ö. 1688), Sadrî (ö. 1585), Tâlibî (ö. 1717) ve Tab'î'yi, Kalkandelen Sucûdî, Fakîrî ve Tulûî'yi yetiştirmiştir.

Tanzimat'tan sonra da Makedonya, Türkçe eserler yazan müellifleri yetiştirmeye devam etti. Mesela Kalkandelen'den Sabrî (1862-1943), Manastır'dan Cenap Şahabettin (1870-1934), Daniş Bey (1833-1876), Faik Bey (1825-1899), Kemaleddin (1864-1937), Nâilî (1823-1876), Rıf'at (1851-­1907), Nâcî (1875-?), Üsküp'ten Yahya Kemal (1884-1958) dikkat çeken isimler oldular.

Osmanlıların 19. yüzyılda Avrupa'dan aldıkları basın kurumu, denebilir ki ilk örneklerini Balkan şehirlerinde vermiştir. 

II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte ortaya çıkan “hürriyet” havasının etkisiyle Rumeli’de basın yayın faaliyetlerinin arttığını, özellikle bu faaliyetlerin Selanik, Manastır, Üsküp gibi şehirlerde yoğunlaştığını görmemiz mümkündür. Bunlardan biri de Yıldız dergisidir. O dönemden günümüze kadar da burada gelişen edebiyat hep bir dergi etrafında oluşmuştur. Yıldız, 1909 yılında Kosova vilayetinin merkezi olan Üsküp'te kırk yedi sayı yayımlanmış, haftalık bir gazeteydi. Bu gazete; giderek edebiyata ve özellikle şiire daha çok yer vermişti. Dilde sadeleşme hareketinin de öncüsü olan Yıldız, ilk sayısındaki "Başlangıç"  yazısıyla kendini tanıtmaktaydı.

Balkan şehirlerinde, Osmanlı’nın çekilişinden sonra da bir dönem basım ve yayın hayatı devam etti. Bu bakımdan Üsküp ve Kosova’da Yeni Mektep, Envâ-ı Hürriyet, Şar, Yıldız, Rehber, Uhuvvet, Hak (1920), Hak Yolu (1924), Mücahede (1925), Yeni Vakit (1925), Birlik (1925), Sosyalist Fecri (1920), Sadâ-yı Millet (1927), Işık (1927) ve Doğru Yol (1937) gibi dergiler ve gazeteler çıktı. 1929’da, Sırp Krallığı döneminde Türkçe yasaklandığı için II. Dünya Savaşı’na yakın zamanlarda sadece Doğru Yol gazetesi yayımlanabildiAma mesela 1932 yılında Salih Asım Bey’in Osmanlıca kaleme aldığı Üsküp tarihi ve Civarı isimli bir kitabı bulunmakta. Burada Türkiye’de harf devriminin hemen ardından gelen bir yasak olduğunu görüyoruz. Yeni alfabe ile yazmak Türkiye ile yakın olmak demekmiş.  Bu nedenle de 2.Dünya savaşı sonuna kadar yazarlar şairler Osmanlıca yazmışlar.

İkinci Dünya Savaşından sonra Makedonya’da yaşayan tüm azınlıklar kendi ana dilinde eğitim hakkına sahip olmuştu. 23 Kasım 1944 yılında Makedonya’da yayın hayatına başlayan haftalık Birlik gazetesi sayesinde, çoğu edebiyata şiirle giren yeni bir yazar kuşağı ortaya çıkmıştı. Bu kuşağa mensup Şükrü Ramo, Enver Tuzcu, Necati Zekeriya, Fahri Kaya, İlhami Emin gibi şairlerin eserleriyle, Makedonya Türk şiirinin yeniden hayat bulduğu söylenebilir. Balkanlar’da en çok Türkçe eser Makedonya’da basıldı. Türkçenin bir yazı dili olarak bölgede hayatını sürdürmesini Birlik gazetesi ve etrafında yayımlanan dergiler sağladı. Ancak diğer yandan, kapatılan Meddah Medresesi etrafında toplanan yazar ve fikir adamları kendi yayınlarını yayımlayabilecek bir ortam bulamadılar. Çoğu yargılandı; örneğin Fettah Rauf gibi âlimler Bosna’nın Doboy kasabasına taş kırmaya bile gönderildiler. O ve arkadaşları 1945 yılında Üsküp’teki Meddah Medrese’nin kapatılmasıyla birlikte tutuklanmış ve yargılanmıştılar. Yazdığı şiirlerden Osmanlıca, Farsça ve Arapçaya da vakıf olduğu görülür. İlk şiirleri Üsküp’te çıkan Sada-yı Millet (1925) gazetesinde yayımlanmıştı. Rejimin baskılarına maruz kalmamak için de birçok şiirini yakmıştır sonraları. Hayatının son döneminde ise Makedonya Devlet Arşivinde Osmanlı belgelerini tercüme görevi verilmiş kendisine. 1910 yılında Üsküp’te doğan Fettah Efendi, 1963 yılına gelindiğinde yine Üsküp’te vefat etmiş.

Göçün hız kestiği 60’lı yılların ortalarında, Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi’nin de yayın hayatına girmesiyle, slogancılıktan uzaklaşma, gerçek şiiri arama  çabaları daha da güçlenmiştir. Yazdıklarıyla okuru düşünmeye iten Avni Engüllü ile birlikte Mustafa Yaşar, Yusuf Edip, Sabahatiin Sezair, Fahri Ali, Suat Engüllü, İrfan Bellür; daha sonraları da Esat Bayram, Sabit Yusuf gibi şairlerin yer aldığı, Makedonya şiirine güç veren, yeni bir yazar kuşağı ortaya çıkmıştır.

Kırk yıl süren Tito’nun Yugoslavyası rüyası daha 80’li yıllarda çatırdamaya başlamış, Yugoslavya ise pimi hem dışardan hem içerden devamlı çekiştirilen bir bombaya dönüşmüştü.

Slovenya, Hırvatistan bu halkadan kopmaya başladı, Bosna’da ise malumunuz bir vahşet yaşandı, ardından Kosova derken Yugoslavya parçalandı. 1991 Yılında Makedonya bağımsızlığını ilan etti. Artık Kosova Türk edebiyatı ve Makedonya Türk edebiyatı diye iki farklı dal ortaya çıkmıştı. Her ülke kendi derdiyle kavrulurken bir süre daha çıkmayı başarabilen  yayınlar oldu tabii, ancak  2000’li yıllarda hepsi birer ikişer kapandı. (Edebiyat, bu kaderi özgür  kalmadığı sürece hep yaşıyor maalesef.) 2001 yılında Sesler dergisi yayın hayatını bitirdi. 2005’te Birlik gazetesi aynı kaderi yaşadı. Sesler dergisinin son yıllarında ise farklı bir soluk ve üçüncü nesil yazarların çıkardığı “Üçüncü” adında bir dergi ortaya çıktı (1994 – 1999) Üçüncü dergisini çıkaranların hayali ise “hür yazmak” ve avangard yazılar yayımlamaktı.  Ancak dergi uzun soluklu olmadı, derginin zaten mizanpajı da kendine hastı, destek bulamadılar, dergi fotokopi edilerek çoğaltılıyordu.  Ama arada bir iki kişi yazmaya devam etti, dergiyi çıkaranların büyük bir kısmı ise yazı yazmayı tamamen bıraktı. Dergi ekibinden aralarında akademik hayata atılanlar oldu, gazeteci olanlar oldu.

2001 yılında ise Makedonya iç savaşın eşiğinden döndü. Bu hem gençleri hem de edebiyat camiasına olumsuz yansıdı tabii. Uzun süren savaşlar, ekonomik krizler ve her şey üst üste gelince, edebiyatta yanan mum ya tamamen sönecek ya da bir rüzgârla tekrar yanmaya devam edecekti.

Öyle ki edebiyata bir köprü olmak amacı ile 2002 yılında ise bir grup üniverste öğrencisi olarak Köprü dergisini çıkarmaya başladık. Peki, Köprü nasıl doğdu?

Birkaç arkadaşımla beraber, bir anda “bir dergi çıkarmalıyız” fikrine kapılmıştık. Ancak bunun ne kadar zor olduğunu bilmiyorduk. Yazılarımızı bir yerde yayımlamak istiyorduk ve Sesler dergisi ne yazık ki kapanmıştı. Yahya Kemal’in “Kaybolan Şehir” dediği Üsküp’ün kaybolmadığını ispat etmeliydik. Bir yorgunluğu üstünden atmış, silkelenmiş ve bu topraklarda millî-manevi değerlerimizi yazarak varlığımızı sürdürebileceğimiz bir mekân arıyorduk. Öğrenciydik; amatör bir ruhla başladık ama samimiydik. Makedonya’nın hemen hemen her şehrinden arkadaşlarımızla üniversitede buluşuyorduk. Maddi külfetini hiç düşünmeden kollarımızı sıvadık. Köprü, hem genç kalemlerin yetişebileceği bir ortam, hem eski kuşağın yazabileceği bir dergi oldu. eskiden olduğu gibi bir edebiyat ortamı derginin etrafında gelişmeye başladı. Yeni neslin yetişebileceği bir mektep gibi. Bu sefer dilde ve düşüncede özgürlük vardı. Rejimin baskısı olmadan özgürce millî ve manevi değerlerimizi yazıp anlatabiliyorduk. Bu vesileyle Köprü ve yeni dönemde gelişen Türk edebiyatı yazılması özlenen konulara yöneldi. Artık toplumsal konulara daha rahat değinebiliyor, geçmiş ve tarihimiz ile övünebiliyorduk.

Umarız daha çok kalemler yetişir ve Makedonya Türk edebiyatı ilelebet bu topraklarda gelişmeye devam eder.

 

 

 


İlgili Haberler

sedep
SEDEP

Divanını Yakan Şair – Geceler Yalnız

Cuma, 10 Mayıs 2024

sedep
SEDEP

Bir yaz sıcağında incir ağacının altında serinlenirken koparılan incirin çekirdekleriyle zikir yaparak uyuya kalmak, derin bi

Cuma, 10 Mayıs 2024

sedep
SEDEP

Her şey Havva’yla Âdem’in cennetten gönderilmesiyle başladı.

Cuma, 10 Mayıs 2024