Endülüs Edebiyatında Kadın Şairler
Salı, Ekim 8, 2024Endülüslü kadın şairler, özellikle geleneksel Arap edebiyatına nazaran Endülüs edebiyatında daha etkin bir rol oynamış, duygu ve düşüncelerini açık bir lisan ve şiir yoluyla ifade etmişlerdir. Endülüslü kadın şairler, toplumla iç içe olup meclisler düzenleyerek edebiyatın gelişimine öncülük yapmışlar ve erkek şairler gibi sanatlarını özgürce icra etmişlerdir.
Endülüs Yarımadası’nın 711 yılında Müslümanlar tarafından fethedilmesiyle birlikte bu topraklarda yeni ve köklü bir medeniyetin inşası başlamıştır. Endülüs din, dil ve etnik çeşitlilik anlamında çok zengin bir coğrafyadır. Bu toprakların bereketi ve Endülüs İslam medeniyetinin etkisi, bilimden sanata pek çok alanda değerli eserlerin ortaya çıkmasına ve dünya tarihinde birçok alanda öncü sayılabilecek önemli şahsiyetlerin yetişmesine vesile olmuştur.
Endülüs Şiirinin Gelişimi
Endülüs’ün siyasi tarihi çeşitli dönemlere ayrılır. Her dönemin edebiyata farklı bir etkisi olmuştur. Müslüman Endülüs’ün tarihi valiler dönemiyle başlar. Bu süreçte siyasi istikrarın henüz tam sağlanamaması sebebiyle edebiyat alanında da büyük bir gelişme kaydedilememiştir. Doğu’dan Endülüs topraklarına göç eden Şamlı, Yemenli ve Hicazlı şairler, üslup ve eserlerde işlenen konular bakımından Doğu şiirlerinden ilham almışlardır. Endülüs, Araplara ve Berberilere geride bıraktıkları vatanlarını unutturmamış, orada yaşayan halk her alanda eski kültürel miraslarına bağlı kalmıştır. Doğu’yu özleyen Endülüslüler, bu tahassürlerini şiirlerinde hissettirmişlerdir. Örneğin İbnü’r-Rûmî hasretini şu şekilde ifade etmiştir: “Bir vatanım var ki onu satmamaya ve benden başkasının ona hâkim olmamasına yemin ettim. Gölgende nimet içinde yaşayan bir kavim gibi ben de gençliğimin ilk zamanlarını orada yaşadım. Nefis onunla (vatanla) öyle bir bağ kurar ki sanki onun vücududur ve onlar ayrılırsa ölür. Kişiye vatanını sevdiren sebepler orada yaşadıkları gençlik günleridir. Vatanlarını andıklarında vatan onlara (orada geçirdikleri) gençlik günlerini hatırlatır ve orayı özlerler.”
Bu dönem 11. yüzyıla kadar sürmüş ve İbn Abdirabbihî, İbn Hânî, İbn Şüheyd ve İbn Darrâc al-Kastalî gibi meşhur isimler bu zamanda yaşamışlardır. Hepsinin ortak özelliği Doğu şiirinden ve Endülüslülerin üslubundan etkilenmiş olmaları, sık sık gazel söylemeleri; şiirlerinde deveyi, çölü ve kızgın kumu hiç görmemiş olmalarına rağmen bolca betimlemeleridir.
Emevîler döneminde edebiyat, sanat ve kültür alanlarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Kökü Suriye’ye dayanan Emevî Devleti, bütün birikimlerini Endülüs’e taşımış ve Doğu’dan çok sayıda âlimin buraya gelmesini sağlamıştır. İmam Malik’in el-Muvattâ isimli eserinin ravilerinden Yahyâ bin Yahyâ el-Leysî bu âlimlerden sadece biridir. 11. yüzyıldan itibaren edebiyatta yeni bir dönem başlamış ve şairler artık dikkatlerini Doğu’ya duyulan özleme değil, Endülüs’ün güzelliklerine ve tabiatına yöneltmişlerdir. Bu süre zarfında şairler, Endülüs’ün şehirleri, yemekleri, doğası ve müziği hakkında yazmışlar aynı zamanda bilimsel ve eğitici konulara da değinmiş ve kendilerine özgü bir üslup geliştirmişlerdir. Şair İbn Hafâce’nin tabiat hakkında yazdığı aşağıdaki beyitler buna bir örnek teşkil eder:
Misvak ağacı, çiyli semayı üzerimize (çadır gibi) çattı;
kadehlerin gök cisimleri ise (etrafımızda) dönmektedir.
Derenin Samanyolu onun (muazzam) gölgeliğiyle sarmalanmıştır.
Çiçekler onun üzerine yıldızlarını saçmıştır.
Etrafındaki dere, âdeta beline zünnâr dolanmış güzel bir kadın gibidir.
Endülüs Şiirinin Özellikleri
Endülüs şiirini diğer şiirlerden ayıran özelliği yumuşaklığı ve zarafetidir. Medhler (övgü), mersiyeler (ağıt), hicivler (yergi), tasvir, züht ve gazeller Endülüs şiirinin temelini oluşturmuştur. Endülüs’te Arapça, Portekizce, İspanyolca, Berberice, Latince, Katalanca ve Fransızca gibi yedi farklı lisanın karışımından “el-Acemiyye” adlı yeni bir dil ortaya çıkmıştır. Bu dilin etkisiyle “Müveşşah” ve “Zecel” adında iki farklı şiir türü ortaya çıkmıştır. Müveşşah “Çift süslemeli gerdanlık; omuzdan koltuk altına kadar uzanan ve iki parçadan oluşan süslü kemer” anlamındaki vişâh kelimesinden türeyen müveşşah kelimesi, “iki temel sanat unsurunu taşıyan şiir” manasını taşır. Bu şiir türü, dönüşümlü olarak uzun beyitler ve kısa bentlerden oluşur. Müveşşah şiirin asıl çıkış noktası tartışmalı olsa da Endülüs’te gelişmiştir ve klasik Arap şiirinden farkı, katı aruz kalıplarının dışına çıkması ve tek tip kafiye düzenine uymamasıdır. Şair el-A’ma et-Tutili’nin yazdığı aşağıdaki beyitler, müveşşah şiire bir örnektir:
Sevgilinin tebessümünde inci gibidir dişleri, yüzü de dolunay gibi parlak,
Zamana sığmaz ve kaplar gönlümü o.
Zecel
Şiirde yerel lehçenin ve fasih olmayan Arapça kelimelerin kullanılması “zecel” olarak bilinir. Sözlükte “mübalağa ile çağırmak, oynamak, şarkı söylemek” anlamlarını taşıyan zecel kelimesi, Osmanlıca lügatte “avaz, ses, savt” demektir ve Arapça dil bilgisi kurallarına uymayan, basit Arapçaya dayanan bir şiir türüdür. Endülüs’te müveşşah şiirleri yayıldıkça, bundan haberi olmayan halk da müveşşahtan etkilenip zecel şiirini yazıp/ besteleyip söylemeye başlamıştır. Kendini zecel yazmaya ve söylemeye adayan kişiye ise “zeccâl” denmiştir. Zecel, ritmik ve kolay bestelenebilen kafiyelerden oluşan bir türdür. Müveşşahlar önceleri yalnızca fasih Arapçayla söylenirken, zeceller Arapça, Berberice ve Latince kelimeler içerir. Düğün ve şenlik gibi etkinliklerde zeceller koro hâlinde ve enstrümanlar eşliğinde seslendirilmiştir.
Alman Kaynaklarında Endülüs Edebiyatı
Alman kaynaklarına göre Endülüs şiiri, özgün olması ve çeşitli sosyal sınıflardan gelen şairlerin kaleminden çıkması nedeniyle dönemin örf ve âdetleri hakkında bilgiler vermektedir. Endülüs edebiyatı, eğlenceli, romantik ve trajik hikâyelerle dolu bir hazine olarak görülmüştür. Sadece kralın ve sarayların ihtişamı veya saray bahçelerinin güzelliği değil, aynı zamanda aşk hikâyeleri, gazeller, methiyeler ve hicivler de bu edebiyatta yer bulmuştur. Pek çok şiirdeki detaylı betimlemeler, bu döneme ait yapıların yeniden inşa edilmesine olanak sağlamıştır. Şiirler, İspanyol arkeologların kazılarını net bir şekilde tanımlayarak tarihî yapıların canlandırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Örneğin 20. yüzyılın başında Medinet-ül Zehrâ, şiirlerdeki tasvirler sayesinde tekrar keşfedilmiştir. Alman kaynakları Endülüs edebiyatının büyüleyici etkisinden, ilham vermesi ve ruhu beslemesinden bahseder. Endülüs edebiyatının Avrupa’ya olan etkisi oldukça fazladır. Alman edebî türü “fabl”ın çıkış noktası Endülüs edebiyatıdır. Hatta La Fontaine dahi bu bağlamda Endülüs edebiyatından ilham aldığını belirtmiştir.
KADIN ŞAİRLER
Birçok alanda olduğu gibi Endülüs edebiyatının gelişimine de önemli katkılarda bulunan Endülüslü kadın şairler, özellikle geleneksel Arap edebiyatına nazaran Endülüs edebiyatında daha etkin bir rol oynamış, duygu ve düşüncelerini açık bir lisan ve şiir yoluyla ifade etmişlerdir.
Hassâne el-Temîmiyye
Endülüs’ün ilk kadın şairlerinden biri olan Hassâne el-Temîmiyye, şair bir babanın kızı olarak dünyaya gelmiştir. Eğitiminden sonra edebiyata yönelen el-Temîmiyye, babasının vefatından sonra zor durumda kalmış ve dönemin emirine yardım talebini şu beyitlerle dile getirmiştir:
Acılar içinde sana geldim, Ebu’l Asî
Kimsesizin sahibi, nimetin yağmur gibi
Kesildi artık babamın nimetleri
Ey Hakem, nimetlerine muhtacım şimdi
Sensin insanların önderi
Peşinden sürüklersin bütün milletleri
Hiç korkmam sen bana oldukça hâmî
Sığınırım sana görmem asla sefaleti
Boyun eğmeyen şeref ve izzet sahibi
Eğildi önünde hem Arabı hem Acemi.
Aişe el-Kurtubiyye
Halifelik döneminde başkent Kurtuba’da yaşayan kadın şairlerden biri de Aişe el-Kurtubiyye’dir. Dönemin en bilgili edebiyatçıları arasında yer alan, sanat ve şiirdeki maharetiyle öne çıkan el-Kurtubiyye’nin en tanınmış beyitlerinden biri, halifenin çocuklarından birine söylediği şu sözlerdir:
Allah mürüvvetini göstersin
Faziletleri hep devam etsin
Ümitleri hep yeşertsin
Talihi hep rast gitsin
Ata binsin, kılıç çeksin
Sancakları daim yükselsin.
Vellâde bint Mustekfi Billah
Endülüs’ün en ünlü ve başarılı kadın şairinin Vellâde olduğu söylenir. Halife Mustekfi-Billâh’ın kızı olan Vellâde, iyi bir eğitim almıştır. Edebiyatın zenginliğinden beslenen Vellâde, birçok edebiyatçı, siyasetçi ve toplumun önde gelen isimlerine ev sahipliği yapmış, edebiyat ve kültürün yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi üzerine toplantılar düzenlemiştir. Bu sayede nam salmış, güzelliği dillere destan olurken kendisi de ilginin odağı olmuştur. Şair İbn Zeydûn da bu toplantılara katılanlar arasında yer almış ve Vellâde’ye olan muhabbetini şiirle ilan etmesiyle tutuklanmıştır. Vellâde ise ona duyduğu özlemi tarihe geçen şu mısralarla ifade etmiştir:
Bu ayrılıktan sonra var mı acaba
Aşığın şikâyetini sunacağı bir lahza.
Kışın beni ziyaret ettiğin her anda
Gecelerdim içimdeki ateşin koruyla.
Günler nasıl geçsin ayrılık acısıyla,
Kader korktuğum şeyi getirdi başıma.
Ayrılık bitmiyor geceler aksa da
Sabrın da niyeti yok beni azada
Zeynep el-Meriyye
Almeria şehrinde doğan el-Meriyye hem güzelliği hem de asaletiyle dikkat çekmiştir. Yazdığı gazellerin sadece birkaçı bugüne ulaşabilmiştir. Aşağıdaki dizeler bunlardan bir tanesidir:
Ey yolunda giden yolcu
gel anlatayım sana bulduğumu.
İnsanlar çözedursun bir durumu.
Benimki hepsinin üstünde bir tutku.
Bana yeter rızası ve mutluluğu.
Uğraşırım kazanmak için tutkusunu.
Kasmûne bint İsmail
Yahudi asıllı olan Kasmûne, Gırnata’da dünyaya gelmiştir ve ince ruhunu şiirlerine yansıtmıştır. Evlenmeden önce yalnızlığını ve hüznünü şiirlere dökmüş ve aşağıdaki mısralarda da görüldüğü gibi hislerini ifade etmiştir:
Görmekteyim olgunlaşmış bir bahçe
Kimse yeltenmiyor koparmaya bile.
Yazıklar olsun bu kaybolan gençliğe
Yalnızlık kaldı sadece geriye.
Telve’nin 12. sayısını okumak için tıklayınız.Endülüs’ün kadın şairleri, yeteneklerini ortaya koyarak şiir alanında iz bırakmışlardır. Toplumla iç içe olup meclisler düzenleyerek edebiyatın gelişimine öncülük yapmışlar ve erkek şairler gibi sanatlarını özgürce icra etmişlerdir. Kaleme aldıkları şiirlerin bir kısmı yardım talebi içerirken diğerleri duyguların ifadesi, övgü ve gazeller olmuştur. Sadece soylu ailelerden gelen kadınlar değil, cariyeler de şiir yazmışlardır. Böylece toplumun her kesiminden şiirler literatürde yerini almıştır.
Telve'nin tüm sayılarını okumak için tıklayınız.