"İlk Kitabı Yayımlanan Yazar, Hasretle Beklediğine Kavuşmuş Gibidir"

Cuma, Ağustos 16, 2024

Bağlar yazarlarından Hüseyin Mehmet, Üsküplü yazar Medadin Limani ile ilk kitabı Örtüsüz Yüzler’i ve edebiyat yolculuğunu Bağlar'ın 6. sayısında konuştu.

SÖYLEŞİ: HÜSEYİN MEHMET

Yazıya dair ilk bağı nasıl kurmuştunuz ya da yazma serüveninizi tetikleyen ne olmuştu?

Yazmaya, aslında gençlikte başladım. Öncesinde, yani çocukluğumda yazıya dair belirgin bir durum pek olmasa da zihnimde, yine de bir şeyler karalardım. Asıl lise çağlarında okumalarım başladı ve ardından arttı. O süreçte gurbetteydim de aynı zamanda, İstanbul’daydım. 90’lı yıllarda memleket hâlleri vardı. Önce Bosna, sonra Kosova ve ardında da Makedonya çatışmaları… Yaşadıklarımın yazı yazmamda ciddi etkisi olmuştu ve bazen taşıyordu bu. Dertle, ümitlenerek, dua ve şifa niyetiyle yazıyordum. Bir teselli misali belki de. 

Başta yazıya dönük teşvik görmüş müydünüz?

Beni her bakımdan yaşadıklarım yazmaya teşvik etti. Çocukluğuma dair bir âdetimi hatırlıyorum; baharın gelmesiyle neredeyse her gün -evdekiler acele ettirilmezse tabii- sabah güneşin karşısında durur, düşünür, hayaller kurar ve ileride kitaplarımın olacağını söylerdim. Bunun sebebi de o dönemde memlekette doğru düzgün Arnavutça eserlerin noksanlığıydı. Babamın tek tük getirdiği o incecik kitaplar rafta sıralanırdı. Allah’ın bereketi başta olmak üzere, bu yönde yıllarca yazmaya dönük gayret, ısrar ve istikrar günümüze kadar taşındı diyebilirim. Yoksa yirmi yıl geçkin zamandır pek paylaşmadan ve yine de her şeye rağmen bu istikamette yazmaktan vazgeçmememin izahı ne olabilir, bilemiyorum.

Dergiler sizin için ne anlam ifade ediyor?

Klişe olacak ama bu bir gerçek, dergiler benim için mektep gibi. Pek çok dergi arşivimde var. Onları okumak yazarlık gelişimime de katkı sağladı. Nice güzel insanlarla tanışmama vesile de oldu bu dergiler. Bana düşen takip etmek, peşleri sıra yürümekti. Öyle de ilerledim. Bir gün, durmamız gerektiğini anladım. Duraksadım ve yeni bir mektep açtık; yani bir dergi çıkarmalıyız, dedik. Üsküp merkezli Arnavutça çıkan ve yayın yönetmenliğini üstlendiğim Heshte adındaki edebiyat ve kültür dergimiz böylelikle ortaya çıktı. Önce çevrim içi başlamıştık, hâlâ da aktif. Daha sonra matbu olarak yayımlamaya başladık ve şu sıralar üçüncü sayısı basıldı. Şimdi de bir yayınevi kurma hazırlığındayız. Her şey yoluna giderse, her üç kalemleri de aramıza katarak yolumuza devam edeceğiz.

Bir öykücü olarak okuduğunuz öyküde sizin aradığınız nedir daha çok? Sizi tatmin eden hususlar nelerdir bir yazıda ve yazarken hangi ölçütleri esas aldınız/alıyorsunuz?

Öykü evvela samimi olmalı, okur hissetmeli. Farklılık ise öykünün olmazsa olmazı. Akıcı da olmalı; okur başladı mı öyküye, bırakamamalı ve sonunu getirmeli. Yazar öyküye inişli çıkışlı nüanslarıyla heyecan katmalı. Öykünün sonu ise pek mühim değildir. Ben şahsen öykünün sonunu bazen okurun hakkı gibi görürüm ve ona bırakmayı tercih ettiğim olur. Öyküleri yazarkenki ölçütüme gelince, az evvel saydıklarımın yanı sıra öykü faydalı olmalı ve bir konuda okuru uyandırmalı ve öykünün okura bazı şeyleri hatırlatacak detayları da olmalı. 

Peki, sizce öyküyü besleyen damar nedir? Sizin öykünüz nelerden besleniyor?

Dünyanın içinde her ne yaşanıyorsa, geçerken ömrümün tüylerinden, kalan ne kırıntılar varsa üzerime onlarla beslenir, sonra da öyküde onlara da yer veririm.

Yayımlanan ilk kitabınız nasıl bir yolculuğun sonunda meydana geldi?

Uzun sürdü. Önce de söylediğim gibi yirmi yıldan fazladır iyi kötü yazıyordum. Tek başına zor bir yolculuğa çıkar gibi, yazdıklarımla yalnız başıma yürüyordum. İki defa, farklı zamanlarda yazdıklarımı ayrıştırır iyi olmadığını düşündüklerimi yaktığım olmuştur. En nihayetinde, yıllar geçtikçe “iyi” dediğim birikmiş öyküler oldu. Ardından, çok kıymet verdiğim dostlarla paylaşarak geçen yıl Örtüsüz Yüzler Türkiye’de, Geçerken adlı kitap da Üsküp’te neşredildi.

Yazmak için beklediğiniz bir an var mı, yoksa öykü düzenli ya da sıkı çalışma sonucu mu size gelir?

Yazmak için beklediğim bir an yoktur, pek olmadı da. Öykü önce zihnimde tasarlanır. Bir süreliğine nefes alır. Usulca orada yaşar. İyice yer edinir, demlenir. Çok mühim ise, küçük notlar alırım bazen de. Bir ara, fırsatım olunca oturur yazarım, çoğu öykülerimi bir oturuşta yazmışımdır. Ama daha sonra tabii, üzerine düzenli çalışır, sesli de okurum. Öykü meydana çıkana kadar sıkı takip ederim onu.

Farklı edebî türlere ne sıklıkla başvurursunuz? Diğer sanat dallarından yararlanma ve esinlenme motivasyonunuz var mıdır?

Öykü haricinde, deneme de yazarım. Şiir de yazdığım oluyor. Ancak okumayı daha çok tercih ederim. Hele şiiri sesli okumayı çok severim, yalnız başıma olunca tabii. Deruni bir şiir ise, mısraları hissederek yaşarım âdeta. Görsel bir hafızaya sahip olmam dolayısıyla sanatsal görüntüler çokça dikkatimi çeker. Bazı görüntülerin içinde kalır, kaybolurum. Bir görüntüden öykü bile doğduğu olmuştur. İlk kitabını yayımlayan bir yazar ne hisseder? Pek tabii iyi hisseder. Mutlu da olur. İlk kitabı eline ulaşan yazar, hasretle beklediğine kavuşmuş gibidir. Ama önemli olan devamını getirmektir. Bu da yazara huzuru getirir. 

Siz ilk kitabınızı yayımlayarak ne hissettiniz, bu hissinizin edebî yolculuğunuzdaki yeri nerede olacak?

İtiraf etmeliyim; karışık! Sevinirken bir yandan mesuliyeti aklıma getiriyor. Mutlu olmalıyım artık dediğimde de, zihnimdeki yükümü hafifletmiyor. Ama yeni bir başlangıç noktası belirdi. Artık edebî yolculuğumun başladığını düşünüyorum. Sanki bir fırtınada yazdıklarımızla yeşeren bir dal gibi hissettirdi ilk kitabım bana. Ancak her yeni eserle baharı yaşamalıyız. Nice fırtınalara göğüs germeliyiz. İyileşerek istikrarlı olmak kaydıyla ümitlerimizi diri ve yanımızda tutmalıyız. Böylelikle zamanla okurumuzu bağlarız, biz de hayata tutunuruz. 

Bu kitap bir tetikleyici ya da sonraki çalışmalarınız için aşılması gereken bir eşik mi olacak sizce?

Evet, ilk kitap tetikleyici oldu; çünkü önümde bir duvar vardı. Kırılacak bir buz kütlesi duruyordu. Örtüsüz Yüzler’in çıkmasıyla yolumu gösteren çatlaklar göründü. Bu durum tabii endişelerimi de artırdı. Bu da işaretleri takip ederek yazmaya teşvik ediyor beni. Umarım yazmakta ilerledikçe önümüz açılır; bir nebze rahatlarız, huzurla yürüyüşümüze devam ederiz umarım.

Kitapta sizin için en özel öykü hangisidir ve o öykünün yeri sizde neden özeldir?

Her biri özel, ayrı güzellikte ve pek kıymetliler. Doğrusu ayrıştıramam. Öykülere haksızlık edebilirim.

Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederim.

Ben de çok teşekkür ediyorum.  


Bağlar'ın 6. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın tüm sayılarını okumak için tıklayın.


İlgili Haberler

telve
Telve

Dilara Gündüz’ün “Avusturya Göçü’nün 60. Yılı” sergisi, sadece fotoğraflarla değil, aynı zamanda derin insan hikâyeleriyle de

Perşembe, 21 Kasım 2024

baglar
Bağlar

Aliya’nın yakın dostu Mustafa Spahic ile Aliya ile tanıştığı yıllardan bugüne Aliya’yı ve onun düşünce mirasının anlamını kon

Çarşamba, 20 Kasım 2024

duyurular
Duyurular

Sözleşmeli Bilişim Personeli Alım İlanı

Çarşamba, 20 Kasım 2024