Irkçılığa ve Zorbalığa Karşı Mücadelenin Güçlü Yumruğu: Muhammed Ali
Pazartesi, Haziran 3, 2024Tarih ondan "gelmiş geçmiş en büyük boksör" olarak bahsedecek. Ringlerde ondan daha başarılı olanlar, hayatı boyunca hiçbir maçı kaybetmeyenler, daha güçlüler olacak elbette. Ancak kimse onun bu ünvanını elinden alamayacak. Muhammed Ali gelmiş geçmiş en büyük boksör ünvanını yalnızca ringlerde kazanmadı; o dünyanın önünde saygıyla eğildiği, kişiliği, karakteri ve hayat mücadelesiyle kazandı bunu.
GÖKHAN DUMAN, İSMAİL YILDIZ, MUHAMMED SAĞLAM
Bir boksörün yeri ringlerdir, ancak söz konusu Muhammed Ali'yse, bir boksörün kendi mesleği dışında başka alanlara da nasıl damga vurduğunu görebilirsiniz. Kimi zaman ırkçılığa karşı mücadelenin sembolü, kimi zaman kimsesiz ve yoksullar için koşturan bir büyük yürek, kimi zaman İslam düşmanlığına karşı dik duran bir adam çıkar karşınıza...
O Muhammed Ali, bir boksörden çok daha ötesi...
Tarih ondan "gelmiş geçmiş en büyük boksör" olarak bahsedecek. Ringlerde ondan daha başarılı olanlar, hayatı boyunca hiçbir maçı kaybetmeyenler, daha güçlüler olacak elbette. Ancak kimse onun bu ünvanını elinden alamayacak. Muhammed Ali gelmiş geçmiş en büyük boksör ünvanını yalnızca ringlerde kazanmadı; o dünyanın önünde saygıyla eğildiği, kişiliği, karakteri ve hayat mücadelesiyle kazandı bunu.
Peki, Muhammed Ali'yi milyonlarca insanın idolü hâline getiren şey neydi? Muhammed Ali kendi fikirleri arkasında duran, bunları dile getirmekten sakınmayan, inandıklarından asla vazgeçmeyen bir kişiliğe sahipti. Boks hayatındaki başarısında da bu inancın ve azmin payı büyüktü. Onu sevenler yalnızca balyoz gibi yumrukları için değil eşitsizliğe, ayrımcılığa, adaletsizliğe karşı verdiği mücadeleden dolayı da seviyordu.
"Louisville'de insanlar hala pis zenci diye çağırılıp köpek muamelesi görüyorken ve en basit haklarından bile mahrumken benden üzerime bir üniforma geçirip 10.000 mil ötedeki bir ülkede bomba atıp kurşun sıkmamı nasıl beklerler? Hayır, 10.000 mil öteye gidip beyaz köle efendilerinin beyaz olmayan başka bir millet üzerine baskı kurmalarına, onları öldürmelerine, evlerini yakmalarına yardımcı olmayacağım. Gün böyle kötü işlerin sona ermesinin günüdür. Böyle bir tavır içinde bulunmanın bana milyonlarca dolara mal olacağını söylediler. Ama daha önce de söyledim ve yine söylüyorum. Benim halkımın gerçek düşmanı burada, Amerika'da. Kendi özgürlüğü, kendi adaleti ve eşitlik için savaşan o insanları köleleştirmede kullanılan bir maşa olmayacağım. Dinimi, halkımı ve kendimi küçük düşüremem. Eğer bu savaşın benim 22 milyonluk halkıma özgürlük ve eşitlik getireceğini düşünseydim kendim gidip orduya katılırdım. Kendi inandığım değerler için direniyorum. Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Beni hapse atacaklarmış, ne olmuş sanki? Zaten 400 yıldır hapisteyiz."
Bu sözleri söyleyen bir insanı yolundan kim döndürebilirdi ki? Kim onu satın alabilir, çıkarları uğruna kullanabilirdi ki? Muhammed Ali, inandığı değerleri sonuna kadar savunabilecek sağlam bir iradeye, gördüğü kötülüğü eliyle, diliyle, kalbiyle düzeltebilecek cesur bir karaktere sahipti. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm dünyanın onu kendisinden biri olarak görmesi bu yüzdendi. Çünkü Muhammed Ali, kimsesizlerin kimsesi olmayı seçmişti; ışıltılı dünyaların şımarık ve şöhretli oğlanı olmayı değil. Zor olanı seçmişti. Dünyanın gözleri önünde gerçekleşen ve pek çok kişinin sesini çıkarmadığı bir işgale, zorbalığa pekâlâ o da seyirci kalabilirdi. Irkçılığa karşı sesini yükseltmesi onun başına zarardan başka bir şey açmayacaktı. Ne diye bunları yapacaktı ki? Keyfekeder bir yaşam onu beklerken.
Ancak o “hayır” demesini bilenlerdendi. Sistemin çarkına çomak soktu. Ünvanı, boksörlüğü elinden alındı ama onun duruşu, karizması hiç değişmedi.
Muhammed Ali'nin maçı başladığında evlerin ışıkları yanar, gece aydınlanırdı diye anlatır büyükler ki zaten Muhammed Ali denilince muhakkak herkesin onunla ilgili bir hikâyesi vardı. Binlerce kilometre uzaklıktaki bir adamın gecenin bir yarısında boks maçını izlemek sportif bir ilgi ya da keyiften çok daha fazlasıydı. O ırkçılığa, ayrımcılığa, zorbalığa karşı verilen mücadelenin yüreği oldu, sesi oldu, yumruğu oldu. O sadece yaşadığı döneme değil bugüne ve yarınlara da umut oldu. Şampiyonlar salonlardan çıkmaz çünkü şampiyonlar içlerinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar.
Muhammed Ali'yi fotoğraflardan yapılmış TV şovlarından tanıyan insanların yanılgıya düşeceği ilk yer stüdyolarda, dergi kapaklarında bu kadar karizmatik duran adamın eğlence dünyasının bir ürünü olduğunu zannetmesi olacaktır. Yumruklarıyla tutunduğu hayatın bir yakasında o parlayan flaş ışıklarının olduğu doğrudur ancak şampiyonun asıl parladığı ve kendisini rahat hissettiği yer sokaklar oldu hep.
Sokakta bisikleti çalınan bir insanı salona sokmaya çalışmak dünyanın en zor ve aptalca işlerinden birisi olsa gerek. Dünyanın birçok yerinde onu izleyen insanlara asla yanıltmadı Ali. Mücadelesinin sadece kendisi ile alakalı olmadığını biliyordu. Teklif edilen anlaşma masalarını hep sokağa kurdu, oradaki vicdanın ve mücadelenin sesini dinledi ve ona göre tavır aldı. Spor karşılaşmalarında da aynı tavrı ve duruşu görmek mümkündü. Ünvan maçları da dâhil olmak üzere ringe çıkacağı her karşılaşma öncesi hazırlıklarını sokaktan ayrı yapmadı. Sabah ve akşam karanlığında kapüşonlu kazağının ce-bindeki kocaman yüreğiyle koştu, koştu...
12 yaşından beri ne zaman salonda olmaya zorlansa kendisini sokağa atan adam gerçek hayatın sadece sokaklarda, meydanda olduğunu, mücadelenin dışarıda olduğunu "göstermek" için salona girdi. Keşişlerin inzivaya çekildiği ulu dağlar, dergâhlar gibi sokağın yani gerçeğin imaja galip geldiği yerlerde olmayı seçti hep. Sahnede olduğu zamanlarda her hareketi veya konuşmasıyla olay olan Muhammed Ali bu ilgiyi eğitilmiş olarak değil yaşayarak tecrübe ettiği, insanlara dokunmayı onlarla konuşmayı ve koşmayı bildiği için hak ediyordu. Dünya bu gerçekle karşılaştığı her yerde adeta unutmamak için fotoğraf çekmekten, kayıt altına almaktan kendisini alamıyordu.
Vietnam Savaşı’na karşı gösterdiği tavrı hayatı boyunca hiç değiştirmedi. Sistem tarafından kabul görmediğini, oyunbozan olduğunu elbette biliyordu. ABD dışındaki ilk kez Londra'da Henry Cooper'in rakibi oldu. Maç öncesi İngiliz Kraliçesi Elizabeth, Cooper ile görüşmüş Muhammed Ali'yle görüşme yapmamıştı. Maçtan önce Ali, Kraliçeye inat “Boksörlerin kralı olacağım" diyerek nazire yapmıştı. Ve oldu.
Birçok otorite ve yayıncı tarafından "Yüzyılın Sporcusu", "Yüzyılın Spor Adamı" seçilen Ali, sadece ringdeki yeteneğiyle değil, maçlardan önceki ve sonraki açıklamaları ve iddialı sözleriyle de ünlüydü. Ali, "Nasıl hatırlanmak istersiniz?" sorusuna "Halkını hiçbir zaman satmayan bir insan olarak. Ama bu çok fazlaysa o zaman sadece iyi bir boksör olarak. Hatta ne kadar iyi olduğumdan bahsetmeseniz de olur." diye yanıt vermişti.