Tatarların Kökenine Dair Teoriler

Pazartesi, Eylül 30, 2024

Finlandiya Tatarlarının tarihi, genel Tatar tarihinin bir parçasını teşkil eder. Bununla birlikte Finlandiya Tatarlarının ataları olan Nijniy Novgorod vilayetinden gelme Mişer Tatarlarının, diğer Tatar gruplarından farklılaşan bir tarihi olduğunu da göz ardı edemeyiz.

Tatarların kökeni hakkında çok çeşitli görüşlerin olması, Tatar tarihi araştırmalarının karmaşık sorunlarından birini teşkil etmektedir. Tek bir bilimsel kurum içinde veya dar bir uzmanlık alanı kapsamında bile tarihçiler, Tatarların kökenine dair farklı teoriler öne sürmüşlerdir. Konu hakkında söylenenleri genelleştirerek bir özet vermekle yetineceğiz. “Tatar” etnik adı ilk defa 8. yüzyılda, Merkezî Asya’da ortaya çıkmıştır. Kül Tigin Yazıtı’nda (723), Otuz Tatar ile Tokuz Tatar kabile birliklerinden söz edilmektedir. 13. yüzyıl başı itibarıyla Tatar birlikleri, Cengiz Han’ın Moğol İmparatorluğu hâkimiyeti altına girerek onun askerî seferlerine katılmışlardır. Moğol seferleri sonucunda 13. ve 14. yüzyılda ortaya çıkan Altın Orda Devleti’nde nüfusun çoğunluğunu Kıpçaklar oluşturmaktadır, bununla birlikte Kıpçaklar Türk-Moğol klanlarının hâkimiyeti altındadırlar; dolayısıyla göçebeler arasında “soyluluk” ve “güç” anlamlarıyla özdeşleşen ve askerî sınıf için kullanılan “Tatar” adı, nüfusun çoğunluğu tarafından topluluk adı olarak benimsenmiştir. Orta Çağ dönemi Rus devletinde, Avrupa’da ve Müslüman ülkelerde Tatar adı, Altın Orda Devleti’nin nüfusunu tanımlamak için kullanılmıştır. Altın Orda toplumunda şekillenen etnik ve siyasi öz bilincin etkisiyle Tatar adı, bütün Altın Orda topraklarına yayılarak özellikle Cuci soyundan gelen asiller tarafından benimsenir. İdil-Ural bölgesindeki Türk nüfus ise bu adı, öz adı olarak ancak 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyıl başı itibarıyla benimser. Bunda, ünlü Tatar âlimi Şihabeddin Mercani’nin (1818-1889) etkisi çok büyük olur. Onun gayretleriyle İdil-Ural Türkleri arasında Tatar adı ulusal öz ad olarak kabul görür. Şihabeddin Mercani’nin mirasını inceleyen tanınmış Tatar bilim insanı Yulay Şamiloğlu, Mercani’nin etkisini şöyle açıklar: Kazan Tatarları, Tatar adının ilk kullanımını genellikle Altın Orda’ya dayandırırlar. 13. ve 14. yüzyıl kaynaklarında bu devletin halkı bazen Moğollar, bazen Tatarlar olarak adlandırılırdı. 15.-16. yüzyılda Tatar adı, Kazan Hanlığı gibi Altın Orda döneminin sonunda ortaya çıkan devletlerin halklarını belirtmeye başladı. Bu özbilincin son halkasını, geçmişlerini bu tanımlar silsilesiyle belirleyen ve günümüzde İdil Bulgarları, Altın Orda ve Kazan Hanlığı toprakları üzerinde yaşayan bugünkü Kazan Tatarları teşkil eder. Görüşüme göre, bu yaygınca bilinen öztanım silsilesini Kazan Tatarları tarihinin kurucusu Şihabeddin Mercani (1818-1889), 19. yüzyılda Kazan Tatarlarının ulusal tarih geleneği ya da ulusal miti olarak kurallaştırmıştır. Söz konusu öztanımlar silsilesini Tatarlara ilk defa kendi ana dillerinde ve toprağa dayalı bir ulus teorisi olarak formüle edip sunan kişi olarak Mercani, bugünkü Kazan Tatarlarının ulusal özbilincinin kurucusu olarak görülmelidir. Bugünkü Tatarlar, üç ana gruptan oluşurlar: İdil-Ural, Sibirya ve Astrahan Tatarları. Geçmişte bütün bu grupların kendi yerel öztanımları da vardı. Örneğin, İdil-Ural Tatarları kendilerini Müslüman, Kazanlı, Mişer, Tipter veya Kreşin gibi isimlerle adlandırırlardı. Dinî kimliğe dayanan Müslüman tanımının, Kazan Hanlığı düştükten sonra topluluk içinde birlik sağlamanın en önemli etkeni olduğunu belirtmek gerekmektedir. 18. yüzyılın sonunda II. Katerina’nın dinî özgürlükler tanıyan reformları sonucunda dinî etkileşimin önemi artınca, Müslüman terimi yeni bir ivme kazanır. 19. yüzyılın ortalarında ulusçu hareket gelişmeye başlayınca, Tatar entelektüelleri dinî kimlikten uzaklaşarak ulusal kimliğe geçmenin önemini vurgulamaya başlarlar. Ulusal öztanım için çeşitli önermeler yapılır. İdil-Ural Türkleri için Tatar adının sürekliliğini tarihsel analiz yoluyla ve inkâr edilemez deliller göstererek kanıtlayan Şihabeddin Mercani’nin önerisi, en inandırıcı delil olarak kabul edilir. Sovyetler Birliği’nin kuruluş aşamasında devlet düzeyinde kullanılan bir ad hâline getirilince Tatar adının öztanım olarak kullanımı pekişmiş olur. 19. yüzyılın sonunda Ceditçilik hareketi gelişir; Ceditçiler, Türk halklarını Türk adı altında birleştirme gayesi ile hareket etmişlerdir. Harekete ilham veren İsmail Gaspıralı, Türk topluluklarını ortak bir Türkçede konuşmaya çağırır ve bu dilin adının da Türkçe olduğunu söyler. Türk terimi, Osmanlı İmpratorluğu’nda Türkçülüğü İslamcılığa karşı savunan Jön Türkler arasında da yaygın olarak desteklenir.

Tatar entelektüelleri arasında ise Türkçülüğü destekleyenler de buna karşı çıkanlar da olur. Tatar ile Türk kavramları konusundaki tartışma, başlıca topraksal aidiyet üzerinden ilerler. Ş. Mercani’nin görüşüne göre, özgün tarihsel kökleri ve dilsel farklılıkları olan İdil-Ural Türkleri için Tatar tanımının kullanılması daha uygundur; Gaspıralı’nın fikrine göre ise mekânsal, dilsel, kültürel, tarihsel farklarına bakılmaksızın bütün Türk toplulukları için Türk terimi kullanılmalıdır. Halkın öz adı konusunda süren tartışmaları Bolşevik Devrimi sonlandırır; Sovyetler Birliği’nde İdil-Ural Türkleri için resmî olarak Tatar adı kullanılmaya başlanır. Finlandiya Tatarları da kendileri için farklı adlar kullanmışlardır. Önde gelen Tatar aydınlarının (Sadri Maksudi, Ayaz İshaki, Musa Bigi vb.) tercih ettiği Türk terimi Finlandiya Tatarları tarafından da benimsenmiş, örneğin, dernek adına (Finlandiya Türkler Birliği) yansımıştır. Fakat 1960’lı yıllardan itibaren Tatar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile temaslar başladıktan sonra Tatar terimi de kullanıma girmiştir.

Tatar dili, Türkçenin Kıpçak grubuna aittir (Örneğin, Başkurtça, Kazakça ve Kırgızca da bu grupta yer alır). Tatar dilinde üç lehçe vardır: Batı (Mişer), Orta (Kazan Tatarları) ve Doğu (Sibirya Tatarları). Günümüz edebî Tatarcasının temelini, 19. ve 20. yüzyılda gelişen Orta (Kazan Tatarları) lehçesi oluşturmaktadır.

Tatarların çoğu, sünni İslam dinine mensuptur. Kazan Hanlığı düştükten sonra Ortodoks Hristiyanlık’a geçirilen Kreşin Tatarları grubu da vardır. Tatarların atalarından olan İdil Bulgarları, İslam’ı 922 yılında kabul etmiştir. Tatar halkının oluşmaya başladığı zamanda, topluluğun zaten büyük bölümü İslam dinine mensuptur. Tatarların (özellikle İdil boyu Tatarlarının) kökeni konusunda fikir birliği yoktur.

Tatarların etnik tarihinin aşamaları ve kilit noktaları konusunda tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Tartışmaların üç ana teori etrafında geliştiği görülmektedir:

Bulgar-Tatar teorisi:
Bu teoriye göre, Tatarların etnik temelini, 10. ve 13. yüzyıllarda Orta İdil boyunda ve Ural Dağları’nın batı eteklerinde yaşayan İdil Bulgarları teşkil eder.

     Tatar-Moğol teorisi: Bu görüşe göre, Asya’nın merkezinden Avrupa’ya göçen, Altın Orda döneminde Kıpçaklarla karışarak İslam dinini kabul eden göçebe Tatar-Moğol grupları (kimi araştırmacılar bunların Avrupa’ya Moğol öncesi zamanda göçtüğünü söylerken, diğerleri Altın Orda döneminin başlangıcında göçtüğünü savunur), bugünkü Tatarların temelini oluşturur. Genetik uzmanlarının araştırmalarına göre, İdil boyu Tatarlarının mitokondriyal gen havuzunun, Avrasya DNA’sı açısından yüksek çeşitlilik gösterdiğini burada belirtmek gerekir. Bu veriler, İdil-Ural bölgesindeki Fin-Ugor topluluklarının, bölgeye göçen Türk dilli kabilelerle karıştığı konusundaki tezi desteklemektedir.

     Türk-Tatar teorisi: Bu görüşü savunanlar, bugünkü Tatarların Türk-Tatar kökenlere sahip olduğunu, etnik ve siyasi açıdan tarihlerinde Türk Kağanlığı, Büyük Bulgar Devleti, Hazar Kağanlığı, İdil Boyu Bulgar Devleti’nin büyük rol oynadığını, etnik ve kültürel açıdan ise Türk-Ogur, Kıpçak-Kimek ve Tatar-Moğol gruplarının etkilerinin belirgin olduğunu ileri sürerler.

Şüphesiz, Finlandiya Tatarlarının tarihi, genel Tatar tarihinin bir parçasını teşkil eder. Bununla birlikte Finlandiya Tatarlarının ataları olan Nijniy Novgorod vilayetinden gelme Mişer Tatarlarının, diğer Tatar gruplarından farklılaşan bir tarihi olduğunu da göz ardı edemeyiz. Çalışmamız tam da bu konu üzerine odaklanmıştır. Peki Nijniy Novgorod kökenli Tatarların, Finlandiya toplumu ile başarılı bir şekilde kaynaşmasının sebepleri nelerdir? Mişer Tatarlarının zihniyetinde “devlete hizmet” kavramı ve buna dair tarihî anılar vardır. Finlandiya Tatarları mirasının bu açıdan tarihsel bir devamlılık teşkil ettiğini daha iyi anlayabilmek için Altın Orda, Kazan Hanlığı, Kasım Hanlığı ve Nijniy Novgorod Tatarları tarihine daha yakından bakmalıyız.

Kaynak: Finlandiya Tatarları 


İlgili Haberler

hafiza
Hafıza

Türkan Bebek; isimlerinden vazgeçmeyen Bulgaristan Türklerinin kimlik mücadelesinin en küçük şahidi olarak henüz iki yaşını d

Çarşamba, 25 Aralık 2024

turkiye-burslari
Türkiye Bursları,Türkiye Mezunları,Uluslararası Öğrenciler

YTB Başkanı Abdullah Eren, Türkiye'de eğitim almış Suriyeli mezunların, ülkesinin yeniden yapılanmasında kritik roller üstlen

Pazar, 22 Aralık 2024

yurtdisi-vatandaslar
Yurtdışı Vatandaşlar

Fransa'nın Charles De Gaulle Havalimanı'nda bölücü terör örgütü PKK/YPG yandaşlarının Türk vatandaşlarına saldırmasına YTB Ba

Pazar, 22 Aralık 2024