Yabancı Bir Dünyada Kök Arayışı
Çarşamba, Ocak 15, 2025Avrupa’nın soğuk sabahlarında yürürken içindeki sıcak memleketi yeniden keşfetmeye çalışırsın. Çünkü insan nerede olursa olsun aslında hep kendi içindeki eve dönmeyi arzular.
Gurbet... Yalnızlığın, özlemin ve sessizliğin en derin köşelerinde yankılanan bir kelime. Avrupa’nın taş sokaklarında yürüyen bir çocuğun her adımında, ana vatanın izlerini görmek mümkündür. Bu çocuk, iki dünya arasında sıkışmış bir ruhun yansımasıdır. Ne bu toprağa tam olarak kök salabilmiş ne de memleketine geri dönebilmiştir. Onun kalbinde, iki kültürün ritmiyle atan bir melodi vardır; bir yanı doğup büyüdüğü toprakların ezgileriyle hüzünlenir, diğer yanı yeni bir dünyanın vaatleriyle umutlanır.
Avrupa, parlak ışıkları ve düzenli caddeleriyle ilk başta bir rüya gibi gelir gurbetçiye. Ancak bu rüyanın ardında görünmez bir soğukluk gizlidir. Modernliğin büyüsü içteki boşluğu dolduramaz, memleketin silueti zihinde belirsizleşse de kalpte tüm canlılığıyla yerini korur. Bu iki dünya arasında asılı kalan çocuklar, yeni bir dil öğrenirken bile evde ana dillerinde masallar dinlerler. Okulda öğrendikleri tarihler, evde anlatılan hikâyelerle çelişir; bir yanda Batı’nın modernliği, diğer yanda Doğu’nun gelenekleri arasında gidip gelirler.
Bu çocuklar için gurbet, yalnızca fiziki bir uzaklık değildir; ruhlarında taşınan bir yük, içlerinde büyüyen bir eksikliktir. Onlar, memleketin türkülerini belki bilmezler ama içlerinde o türkünün hüznünü taşırlar. Anne babalarının gözlerinde özlemi, sessiz akşam dualarında ise hissettikleri kederi görürler. Bu keder onların da yüreklerine işler, zamanla onlarla beraber yaşayan bir parça hâline gelir.
Her bayramda eski fotoğraflar açılır, memleket hikâyeleri anlatılır. Bu hikâyelerde kaybolan çocuklar, bir zamanlar ait oldukları ama tam anlamıyla görmedikleri bir dünyayı hayal ederler. Zamanla Avrupa’nın soğuk taş kaldırımlarında yürürken memleketin mavi gökleri, burnuna gelen o eski zamanların kokusu gibi hatırlanır. Ancak bu anılar sisli bir hatıradan öteye geçmez, Avrupa seni kollarıyla sarmalarken ruhunu da o sert kollar arasında sıkar.
Gurbetçi çocukları kimliklerini ararken iki ülkenin izlerini taşırlar yüreklerinde. Bir tarafı vatan hasretiyle yanarken diğer tarafı yeni bir hayatın getirdiği özgürlükten beslenir. Kimi zaman dilini, kültürünü kaybetme korkusu sarar onları; kimi zaman da yaşadıkları ülkede yabancı olmanın verdiği huzursuzluk. Ne tam buradadırlar ne de tam orada. Kendi kimliklerini oluştururken aidiyet duygusunu sorgularlar; kimim ben, nereye aitim?
Sonuçta gurbetin derin anlamı, insanın kendi iç dünyasında kaybolmasıdır. Avrupa’nın soğuk taşları arasında o kaybolmuşluğu yeniden bulmaya çalışırsın. Bu iki zıt kutup arasında bir gurbetçi olarak yaşamayı öğrenirsin. Avrupa’nın soğuk sabahlarında yürürken içindeki sıcak memleketi yeniden keşfetmeye çalışırsın. Çünkü insan nerede olursa olsun aslında hep kendi içindeki eve dönmeyi arzular.
Telve'nin 14. sayısını okumak için tıklayın.
Telve'nin tüm sayılarını okumak için tıklayın.