Zirvelerden Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye-Afrika İlişkileri
Perşembe, Mayıs 25, 2023Türkiye’nin Afrika siyasetini toparlayıcı özellikte oluşu, odaklanılması gereken iş birliği alanlarını ortak bir akılla belirlemesi, dönemsel izleme mekanizmalarının oluşumuna temel olması hasebiyle zirve diplomasisinin işlevsel bir yöntem olduğu söylenebilir. 2008’deki ilk zirve, Türkiye’nin Afrika’da ihtiyaç duyduğu güvenilir imajı kazanmasının önünü açmışken, 2014’te yapılan zirve ile Afrikalı liderlerin Türkiye’ye yönelik soru işaretleri de önemli ölçüde azaldı. Üçüncü zirvenin ise Afrika ülkeleri ile ilişkilere, ilişkilerin derinleşmesi hedefi bağlamında olumlu katkılar sağlayacağı açık; bu katkıları önümüzdeki süreçte gözlemleme şansımız olacak.
Afrika, Türkiye’nin odak merkezlerinden birisi artık. Kıta ülkeleri ile kurulan ikili ilişkilerin artan hacmi ve kıtaya yönelik giderek genişleyen bir politikanın oluşu Afrika’nın gündemimizde daha fazla yer almasını sağlıyor. Kamu kurumlarının yanı sıra devlet dışı aktörlerimiz de kıtada daha fazla varlık gösteriyorlar. Sivil toplumda ve akademide giderek artan bir Afrika ilgisi var. Afrika’yı çalışan araştırmacıların sayısı gün geçtikçe artıyor. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu, Afrika’yı tanıyan, Afrika’nın sorunlarına vâkıf olan, Afrika’nın geleceğine dair vizyonu olan insan kaynağının yetiştirilmesini hedefleyen kurumlarımızın çalışmaları her geçen gün çeşitleniyor. Türkiye’nin çizdiği güvenilir imaj, onun Afrika’daki varlığını güçlendiriyor.
Türkiye Afrika ilişkileri esasen yeni gelişmiyor. Osmanlı Devleti’nin yerleştiği üç kıtadan birisi idi Afrika. Osmanlı hem Afrika’da geniş topraklara sahipti hem de kıtanın geri kalanıyla ilişkileri vardı. “Afrikâ-yi Osmânî”, yani Osmanlı Afrikası, Osmanlı’nın Afrika’daki varlığının, ilişkilerinin bütününü ifade eden bir kavram. Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Türkiye’nin Afrika ile ilişkisi belirli oranda geriledi, ortak tarih paylaştığımız kuzey ülkeleri ile bu ilişkiler sınırlı şekilde seyretti (Oğurlu, 2018). Bunun pek çok gerekçesi var elbette. 21. yüzyıla geldiğimizde ise Afrika ile ilişkiler önemli bir ivme kazandı. 1998 yılında ilan edilen “Afrika Açılım Planı”, Türkiye-Afrika ilişkileri açısından bir dönüm noktası oldu. Soğuk Savaş sonrasında dış politikada atılım gösterme gayretindeki Türkiye, Afrika’yı bir politika kapsamında gündemine aldı. 1998’de ilan edilen plan, 2002 yılından itibaren devlet kurumlarının gündemine daha ciddi biçimde girdi. Bu ciddiyet, ilişkilerin farklı boyutlara ulaşmasının önünü açtı. 2005 yılında Afrika Birliği’ne gözlemci üye olan Türkiye, 2008 yılında stratejik ortak statüsüne kavuştu. 2008 yılı “Afrika Yılı” ilan edilirken, İstanbul Türkiye-Afrika zirvesinin ilkine ev sahipliği yaptı.
Türkiye, küresel aktörlerin Afrika’ya olan ilgisinin artışıyla eş zamanlı olarak Afrika’ya yönelik çok boyutlu politikalar üretti ve bunun neticesinde kıta ülkeleri ile ikili ilişkiler gelişti. 2013 yılı itibarıyla Türkiye’nin “Afrika Açılım Politikası” sona erdi ve “Afrika Ortaklık Politikası” dönemine girildi. Türkiye’nin “Afrika’nın sorunlarına Afrikalı çözümler” ilkesini benimsediği, karşılıklı kazanımlara vurgu yaptığı, tahakküm kurmaktan uzak yaklaşımı, kıtada güvenilir bir imaj kazanmasına, dolayısıyla Afrika ile ilişkilerinin boyut değiştirmesine katkı sundu. 2014 ve 2021 yıllarında düzenlenen ikinci ve üçüncü Türkiye-Afrika zirveleri, ikili ilişkilerin dönüşümünü anlatması açısından somut örnekler olarak bu bağlamda öne çıkıyor.Afrika ile İlişkilerde Yeni Bir Yol: Zirve Diplomasisi
Zirve diplomasisi kavramı, devlet ricalinin çeşitli konuları farklı devletlerle veya devletler üstü kurumlarla görüşmesi için yapılan yoğun toplantıları ifade eder. Bu tanımlama etrafında düşünüldüğünde zirve diplomasisinin modern dönemde sıklıkla yürütüldüğü söylenebilir. Afrika özelinde ise zirveler, özellikle 2000’li yıllardan sonra Afrika’ya küresel yönelimin bir aracı oldu. Zirveler, Afrika’daki aktörlerin geniş bir katılımla temsil edilmesine, önemli konuların yoğun biçimde çok taraflı olarak değerlendirilmesine imkân tanıdığı için tercih edilen bir diplomasi yöntemi haline geldi. Türkiye de bu yaklaşımı benimsedi ve şu ana kadar bu çerçevede üç ayrı zirve düzenledi.
İlki 2008 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen zirvenin ana teması iş birliğiydi. Türkiye-Afrika ilişkilerinin bu tarihten sonraki seyrinin çerçevesini belirlemesi açısından önem arz eden ilk zirvede eşitlik, saygı ve karşılıklı kazanım yaklaşımları benimsenerek bir yol haritası oluşturuldu (Özkan ve Orakçı, 2021: 15). Zirve sonunda ilan edilen İstanbul Bildirgesi’nde uluslararası kamuoyu ile paylaşılan bu oldukça geniş kapsamlı yol haritası, hükümetler arası iş birliğinin ticaret ve yatırım, kalkınma yardımları, sağlık, barış, güvenlik, kültür, turizm, eğitim, bilim, teknoloji transferi, gençlik, spor, bilgi ve iletişim teknolojileri ve medya alanlarında yürütülmesinin zeminini güçlendirdi.
İkinci zirve Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da 2014 yılında düzenlendi. Ortaklık teması ile düzenlenen zirvede İstanbul Zirvesi’nin belirlediği çerçeve genişletildi, ortak çalışma alanlarına iklim değişikliği, kadınlara yönelik politikalar, hayvancılık, göç, siber suçlar ve uyuşmazlık çözümü ve arabuluculuk yeni ortaklık alanları olarak belirlendi. İlk zirvede belirlenen çerçevedeki iş birliği alanlarının somut politika uygulamalarına dönüşmesi için her bir ortaklık alanına dair alt çalışma başlıkları oluşturuldu.
Türkiye-Afrika zirvelerinin sonuncusu ise “Ortak Kalkınma ve Refah için Gelişmiş Ortaklık” temasıyla 2021 yılının Aralık ayında İstanbul’da düzenlendi. Küresel salgının devam ettiği bir dönemde gerçekleştirilen zirveye oldukça yoğun bir katılım oldu. Zirvenin sonuç bildirgesinde 2022-2026 dönemini kapsayan ortak eylem planı barış, güvenlik ve yönetişim; ticaret, yatırım ve sanayi; eğitim, bilgi teknolojileri ve iletişim becerileri, gençlik ve kadın gelişimi; altyapı geliştirme ve tarım, dayanıklı sağlık sistemlerinin teşvik edilmesi başlıkları altında toplandı. Bu alanlardaki ortak çalışmalara ek olarak önümüzdeki beş yıllık dönemde barış, güvenlik ve adalet, insan odaklı gelişme, güçlü ve sürdürülebilir büyüme alanlarındaki çalışmaların güçlendirilmesi vurgulandı.
Zirveleri Gözden Geçirmek: Afrika Politikamızın Muhasebesi
Türkiye, 21. yüzyılda çok boyutlu bir dış politika anlayışını benimseyerek dış politika ve diplomasi araçlarının sayısını önemli ölçüde artırdı. Bu dönemde dış politika stratejisi başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın farklı bölgeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi ve derinleştirilmesine odaklandı. Türkiye’nin iç dinamiklerindeki bu dönüşüm, 2000’li yıllarda başlayan küresel dönüşümle eş zamanlı olarak dış politikada yeni arayışların önünü açtı. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından küresel aktörlerin Afrika’ya yöneldiği bir dönemde Türkiye’nin de kıta ile ilişkilerini geliştirme çabası yerinde bir açılımdı. Küresel aktörlerin kıtadaki varlığını artırma hamleleri ve özellikle sömürge dönemindeki karneleri göz önüne alındığında, Türkiye’nin kıtaya yönelik yaklaşımının ve ikili ilişkilerini yaslandırdığı temelin kıtada varlık gösteren diğer ülkelere kıyasla oldukça özgün olduğu açıkça görülebilir.
Türkiye’nin Afrika siyasetini toparlayıcı özellikte oluşu, odaklanılması gereken iş birliği alanlarını ortak bir akılla belirlemesi, dönemsel izleme mekanizmalarının oluşumuna temel olması hasebiyle zirve diplomasisinin işlevsel bir yöntem olduğu söylenebilir. 2008’deki ilk zirve, Türkiye’nin Afrika’da ihtiyaç duyduğu güvenilir imajı kazanmasının önünü açmışken, 2014’te yapılan zirve ile Afrikalı liderlerin Türkiye’ye yönelik soru işaretleri de önemli ölçüde azaldı. Üçüncü zirvenin ise Afrika ülkeleri ile ilişkilere, ilişkilerin derinleşmesi hedefi bağlamında olumlu katkılar sağlayacağı açık; bu katkıları önümüzdeki süreçte gözlemleme şansımız olacak.Şu aşamada ilgili kurumların Türkiye’nin Afrika politikasını dikkatle değerlendirmesi ilişkilerin geleceği ve Türkiye’nin Afrika’daki konumu açısından elzemdir. Bugüne kadar yürütülen çalışmaların muhasebesi gelecekte atılacak adımların daha sağlıklı, nitelikli ve sürdürülebilir olmasının önünü açacaktır. Geride bıraktığımız çeyrek asırlık dönem, Türkiye’nin Afrika’da yeni bir aktör olmaktan kabullenilmiş bir aktör olmaya geçtiği dönemdi. Bu dönemde farklı devlet ve devlet dışı aktörlerin çalışmaları ile giderek genişleyen ve derinleşen ilişkiler ortaya çıktı. Önümüzdeki dönemde bütün bu kurumların daha eş güdümlü biçimde hareket edebilecekleri bir politika tarzının benimsenmesi ve bunu sağlayacak mekanizmaların ivedilikle kurulması gerekli.
Türkiye-Afrika ortaklık zirveleri, Türkiye’nin Afrika politikasında toparlayıcı bir rol oynaması bakımından önem gösterilmesi gereken bir platform. Küresel aktörlerin odağındaki Afrika’da Türkiye gibi geçmişi temiz ve yaklaşımı farklı bir aktörün güçlü olması hem Afrika hem de Türkiye için değerli. Türkiye’nin bu meşru ve dostane imajının güçlenerek devam edebilmesi Afrika politikasının tutarlı ve sürdürülebilir olmasıyla yakından ilgili. Dolayısıyla zirvelerle ivme kazanan ilişkilerin zirveler ötesinde de takibinin yapılması, Afrika politikasının ciddi bir koordinasyon içinde yürütülmesi gerekiyor.
Kaynaklar
Oğurlu, E. (2018). 1998-2018 arası dönemde Türkiye’nin Afrika deneyimi: Fikirden eyleme bir dönüşüm. Avrasya Etüdleri, 54(2), 65-94.
Özkan, M. ve Orakçı, S. (2021). Türkiye-Afrika zirveleri: Küresel dönüşüm zamanlarında stratejik bir ortaklık.
N. Ridley (Ed.), Zirve Diplomasisi: Afrika’nın Stratejik Ortaklığında Yeni Bir Yaklaşım (Çev., E. Okumuş). Ankara: Afrika Vakfı Yayınları.