1944 Ahıska Sürgünü’nün Son Tanıklarından Zülel Toramanova

Salı, Ocak 10, 2023

İsmim Toramanova Zülel. Babamın ismi Toraman. İsmim Zülel’dir oğlum. Oğullarımın ismi; Muhammet, Yusuf, Fahreddin, Firiddin, Ruhiddin, Vahiddin. Altı oğlum vardı ama bir kızım, bir oğlum rahmete gitti. Evvelleri iyi yaşıyorduk oğlumcan. Malımız da yerinde, davarımız da yerinde, kendimiz de yerimizde, yurdumuz da yerindeydi... Sürgün boyunca aç da kaldık, susuz da kaldık, tiplak da (çıplak) kaldık oğul.

İsmim Toramanova Zülel. Babamın ismi Toraman. İsmim Zülel’dir oğlum. Oğullarımın ismi; Muhammet, Yusuf, Fahreddin, Firiddin, Ruhiddin, Vahiddin. Altı oğlum vardı ama bir kızım, bir oğlum rahmete gitti. Kalanları da Allah herkesle birlikte saklasın. Beş oğlum, bir kızım var. Sizlerin de Allah yolunuzu açık etsin. Her nereye giderseniz işinizi rast getirsin Allah, yüzünüzü ağ eylesin oğlum.

Sürgünden önce nasıl yaşıyordunuz?

Evvelleri iyi yaşıyorduk oğlumcan. Malımız da yerinde, davarımız da yerinde, kendimiz de yerimizde, yurdumuz da yerindeydi... Sabaha yakın tez iclas (toplantı) haberi geldi. İclas (toplantı) nedir biz daha önce görmemiştik, bilmiyorduk. Büyüklerimizin hepsi haber almaya gitti. Ağlaya ağlaya döndüler:

"Bizi kaldırıyorlar. Vay biz nereye kalkacağız, nereye gideceğiz? Evimiz var, malımız var, yerimiz var." Dediler.

"Sizleri üç aylığına kaldırıyorlar."

Öyle dediler biz ilk önce... Bizi kaldırdılar götürdüler, harmana döktüler yavrum. Harmanda 4 sutka (gün) kaldık. 4 gün boyunca yememiz de yok, içmemiz de yok evimizde de yok. Büyüklerimiz zaten Ahıska’da demiryollarında çalışıyordu. Evde, köyde adam yoktu. Yaşlarımız, (genç) erkeklerin hepsi Almanya savaşındaydılar. Yoktular. Gençler de yoktu.

Dört günden sonra arabalar geldi. Doldurdular arabalara 7 aileyi. Bir arabaya aldılar. Oradan sürdüler, getirdiler döktüler Ahıska’ya.

Orada 1 sutka durduk. Bir sutkadan sonra, bizi poyezin, (tren) başka bir yere götürdü. Orada da bir sutka poyezde durduk. Bekledik böyle. Poyez duruyor, biz de içinde duruyoruz.

O bir sutkadan sonra getdiğimiz yerden geri çevirdiler. Bir ay poyezde geldik. Adamlarımız hastalanan da vardı, ölen de vardı. Ölüyordular, getiriyorduk, sarıyorduk şöyle yorgana koyuyorduk ki dursun. Sabahdan adamlar gelip kontrol ediyordular. Hemen alıyor götürüyor atıyordular. Filmlerde de gördüğünüz gibi dikenleri örtüyordular üzerine, atıp geliyordular.

Aç da kaldık, susuz da kaldık, tiplak da (çıplak) kaldık oğul.

 Her şey gördük yollarda. Sonunda dediler ki;

"O bizi eğletdikleri (sakladıkları) yerde şeye döküceklermiş, suya döküceklermiş bizim milleti."

Özbekistan’ın padişahı var idi, Osman Yusuf diye. O demiş ki;

"Müslüman halkıysa sürün gelsin bu tarafa. Hiçbir yere vermeyin, sürün."

Sürdüler gittiler. Bu kolhoza 10 kocalık (aile) lazımdır, bu kolhoza 20 aile lazımdır. Evler olmadı, ahırlarda kaldık oğul. Sonrasında evler yapıldı ki aldılar evlerine koydular. Yaşadık. Baktılar sağ olsunlar. Çoğ bakdılar. Biz düşen kolhozumuzdan hiç irazı (razı) değiliz, Allah da olmasın irazı. Çali (pirinç) ektiler. Çaliden de (prinç) verdiler, tahıl ektiler tahıldan da verdiler.

Bizler zaten çocukduk. Bir yere gitmemişiz evden. Öyleyken öyle baktı bizi, öyle şey yaptı Özbekistandaki... Şimdi başka yerlerde biz çok çetinlik (zorluk) gördük diyorlar ama ki görmemişiz.

Emedeni (birden), bir gecenin içinde dediler ki; "böyle olmuş sürgün olacaklar." Geldi döküldüler köylere. Yine bir şey gelmedi. Ferganadan oldu. Fergana diyen yerden oradan bir de bize yine kimse gelmedi. Ne adam gelip bize vurmuşdur, ne komşular bir şey yapmışdır. Oradan da kaldırdılar. Kalktık oğulcan, geldik Azerbaycana.

Oradan da geldik oradan oraya, oradan oraya döküldük. Hayla da oturuyoruz. Allahın verdiğini yiyoruz oğul. Çalışıyoruz, mal bakıyorlar, tahıl ekiyorlar, şimdi pamuk da ekiyorlar. Allahın verdiğini yiyoruz. Sağlık olsun, selametlik olsun,

Bir ay yoldaydınız... Neler oldu, vagonda ne yaptınız?

Vagonlarda ne aklımıza geliyor ki oğulum can. Ben 10 yaşında çocuk. Şimdi siz de benim evladım, iki gözüm.

Kaç tane adamımız kalmıştır vagonlarda?..

Çocuklarını götürüyordular işetmeye, indiriyordular vagon kalkıyordu, geride kalan kalıyordu... Benim anam da kalmış, inmiş kardeşini görmeye gitmiş başka vagona, arada uzunca bir yürüme mesafesi olduğundan vagon kalkıyor kalıyor anam. Ondan sonra da tutup getiriyor bir tane djorni (görevli) vagona atıyor. Getirip buldurdular. Kardeşimin anası ile balası da kalmıştı, çocuğuyla beraber. Ondan sonra bir aksakal vardı, dedi ki:

"Bir tanesi görmeyeyim ki daha çocukları indiresiz işedesiz, indirmeyin." Tuttu, böyle vagonu kesdi de;

"Burada işetirsiz, buradayken alırsınız daha da inmeyin sakın." dedi.

Gördük, çok iş gördük oğulcan vagonda. Alıyordular, ölenleri hemen alıyordular, sarıyordular, götürüyor atıyordular. Gösteriyor ki balam, gösteriyor ki şimdi. Dikenliğe atıyordular, nereye rast gelse atıyordular, diken örtüyordular üzerine.

Ne yapacaksın, elimizden ne geliyordu ki? Hiçbir şey gelmiyordu.

Bir gecenin, bir sutkanın içerisinde bizi topladılar. Hiçbir şey yapmadık, bir kötülük yapmadık, bir şey yapmadık. Bir anda sabah namazına yakın, saat 7’ye haber geldi ki tez iclas (toplantı). İclasa aldı götürdü bacımı emim (amcam), sonra ağlaya ağlaya geldi dedi;

"Bizi kaldırıyorlar, vay biz nereye kalkacağız?"

Malımız var, mallarımız zaten bir aydır bağırıyordu... Döküyorlar, ot da veriyorlar, su da veriyorlar ama nafile yine bağırmaya devam ediyorlardı. Camışlarımız vardı, ineklerimiz vardı, davarımız (koyun) vardı. Bağırıyor ki sesleri durmuyor. Diyorlar ki;

"Su da verdik, ot da verdik, yine bağırıyorlar." Meğer ayan (belli) oluyor da, hayvanlara ayan oluyor bizim sürgün edileceğimiz.

Döktük geldik oğul can. Her şeyi... Malımızı da döktük, davarımızı da, tavuğumuzu da, evimizi de, hepsini döktük. Asker geldi döküldü, hayladı (kovdu) bizi. Ne yapayım benim bildiğim balam, benim gördüğüm…

Özbekistan’a vardığınızda...

Biz kötülük görmemişiz Özbekistan’da, ama kötülük gören yerler de vardı balam. Kötü yerler de vardı ama biz kolhoza düşdüğümüzden kötülük görmemişiz.

Buralıkda süt de verdiler, praduxda da (erzak) verdiler, tahıl da verdiler, çalı (mısır sapı) da verdiler, bir kötülük görmemişiz hiç.

Oradan da şimdi de ne olduysa Fergana’da oldu, o Fergana’da oldu. Dediler ki;

"Basdılar, geldiler, döküldüler de polisler işler, kaldıracaklar."

Kaldırdılar, sürdüler, geldik, düşdük. Azerbaycan’a düşdük. Özbekistan’dan buraya geldik. Sağ olsunlar, kötülük görmemişiz biz yine burada da. Yaşıyoruz da, ekiyoruz, dikiyoruz yavrum. Tahıl ekiyoruz, pamuk ekiyoruz, yonca ekiyoruz. Yaşıyoruz da ne ki Allah vermiş rızık onu yiyeceksin. Rızıktan başka bir iş olmaz. Veren Allah ne ki vermiş onu yiyeceksin.

Komendat (sıkı yönetim) rejmi nasıl bir şeydir?

Komendat rejimi bir yere koyurmuyordu oğlum. Bu kolhozdan diğer kolhoza gidemezsin. Bu kolhozda geldin, bu kolhozda duracaksın. O kolhoza sen gidemezsin, öyleydi. Ondan sonra komendat da yok oldu zaten çıktı, kendi kendimize istediğimiz yere gittik. İstediğimiz işi gördük, istediğimizi yedik yavrum, başka bir şey yok.

Bugünkü hayat da aha buraya bakıyorum, öyle aklımdadır benim de. 10 yaşımda olsam da her şeyi biliyorum. Olan işleri de, kötülüğü de, iyiliği de, yamanlığı da her şeyi bilirim.

Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Biz Türk’üz. Ahıska Türk’ü diye, Türk’üz de, biz de... Şimdi benim yoldaşımın (kocamın) emileri (amcaları), emilerinin şeyleri çoğu Türkiye’deydi, millet gidene kadar oğulum.

Biz Özbekistan’daydık ki orada mektup da gelirdi, Gelen haber de gelirdi. Onlar ölmüşdür. Uşakları var, çocukları var, kızları, oğulları... Emileri, şeyleri rahmete gitmişdir.

Ahıska’dan askere giden oldu mu?

Oğul, orada benim mesela yoldaşım (eşim), ben haylaa yaşdım da (genç) sonra köçdüm (evlendim) de ben ona, o askerden geldiğine... Beş yıl o Amerika savaşındaydı da... Beş yıl. Şimdi şu baksana şu, duruyor ya, benimle birlikde duruyor. Göğsünde medalları (madalya) gör, kaç medalı vardı. Ordenleri, madalyaları benim kocamın.

Geldikden sonra evlendim de ben, o askerden geldikden sonra. Geldi buraya ki sürdü bizi. Ondan sonra geldiler de bıraktı çoğu. Onlar hepsi biz Özbekistana sürüldükten sonra asgerden geldiler. Odur benim kocam. Şu bak ben, ikimiz beraber duruyoruz.

Askerden dönenler sizi nasıl bulabildiler?

Geldiler oğlum can. Biz inen kolhozumuzda, mesela geliyordu ki soruyordular da, burada kaç xocalık (aile) var bu kolhozda?

Onu gezdiriyordular. Gezdiriyor diyordular ki familyalarını (soy isim) oradan şey yapıyordular. Oradan da Özbekistana geliyordular da. Buraya gelmediler ki yerimize. Bizi kaldırdılar bunlar gelene kadar. Özbekistana geldiler. Getirip gösteriyordular. Aha bak bizim kolhozumuzda 10 xocalık (aile) var, 5 hocalık var, 30 hocalık var, görüyor, anlıyor, buluyordular. Öyle buldular evlerini.

Eşiniz askerden geldiğinde siz ne hissettiniz?

Hiçbir şey. Ben zaten bundan 10 yaş küçüğüm kocamdan. Allahın takdiri, nasibi var ki oldu da. Geldiler, sonradan evlenen evlendi, köçen (evlenmek) köçdü.

Fergana’da olanları anlatır mısınız?

Ben ne bileyim ne yaptılar oğulcan? Ben gözümle görmedim. Yalan söylemek küfürdür. Ben görmedim. Ne yaptılar, ne yapmadılar? Oldu da... İşte ettiler edeceklerini. Ben ne bileyim? Ben görmedim. Allahın yanında yalan olmaz. Ben gözümle görsem ki onu desem ki böyle oldu, böyle oldu... Ama bizim duran kolhozlarımız da, hiçbir tane kimse dememişdir ki buradan kalk da, şuraya otur.

Sonra bizi de, kalktık biz de geldik de. Ferganayı ki kaldırdılar, vuruşdular; o, bu... Biz de kalkdık geldik.

Nine sizin için vatanın anlamı ne? Götürseler vatana gider miydiniz?

Vatan köyümüz, vatan yerimiz de... Götürseydiler tabii ki dönerdik oğlum. Tabii ki dönerdik.

Bizim yerler iyiydi, dağları vardı, bağları vardı, her şeyi vardı. Bu Stalin, Lenin ile dagaur (anlaşma) ile şey olmuş da bu Türkiye dagaur ile almışdır. Büyüklerimiz öyle derdi de... Söylerdi ata dedelerimiz ki;


Bizim yerler de Türkiye'nindi, Biz Türkiye'nindik.

Bunlar ki şey olmuş. Dagaur ile almış ki bu falan vakte kadar... Ben, vakit gelir çıkarız da... Lenin almış, Lenin dagaur ile... Vakit ki gelmiş. Şimdi "çık" demiş ki "aha çıkmayacağım." Ondan sonra biz kalmışız orada. Türkiye orada, biz burada. Sonra gelmiş vurmuş. Türkiye vurmuş gelmiş. Altın Kale var, bizim dağa çıkan yolumuzdadır. Ben biliyorum o kaleyi. Altın Kale, diyordular. Geliyor oraya kadar, vuruyor alıyor. Nasıl oluyorsa hepisini alamıyor da. O kalıyor orada. Biz kalıyoruz orada, Türkiye kalıyor orada. Benim bildiklerim budur balam, bildiğim budur. Yalan söylemem. İşittiğim diyorum ya ben,

10 yaşında çocuk... Ben de büyüklerden işitdiğimi, büyüklerin söylediğini... Ben de onları biliyorum da.

Kaynak: 1944 Ahıska Sürgünü Son Tanıklar


İlgili Haberler

uluslararasi-ogrenciler
Uluslararası Öğrenciler

Türkiye Cumhuriyeti ile Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti arasında; yatırımların teşviki ve kolaylaştırılması, yükseköğretim, arş

Cuma, 19 Nisan 2024

yurtdisi-vatandaslar
Yurtdışı Vatandaşlar

Avrupa'da Türkler Başarı Hikayesi Yazdı

Salı, 16 Nisan 2024

yurtdisi-vatandaslar
Yurtdışı Vatandaşlar

Brüksel Büyükelçiliğimizde düzenlenen bayramlaşma programı için Belçika’da bulunan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YT

Salı, 16 Nisan 2024