Ateşte Açan Çiçek
Pazartesi, Ekim 24, 2022Gelişini uzun zamandır bekliyorum yağmur. Yapraklarla örtünmüş toprağın derinliğine gömdüler beni. Kabuğumun bir damla suya ihtiyacı var, yoksa nasıl çimlenir ufacık tohumum?
Tanımadığım verimsiz topraklara göç ettim. Yapayalnız kaldım. Üzerime güneşin ışıkları vuruyordu. Çürüyordum. Rüzgâr beni yerimden alıp savuruyordu. Donuyordum. Gecenin karanlığı üzerime çöküyordu. Korkuyordum.
Gelişini uzun zamandır bekliyorum yağmur. Yapraklarla örtünmüş toprağın derinliğine gömdüler beni. Kabuğumun bir damla suya ihtiyacı var, yoksa nasıl çimlenir ufacık tohumum? Aşk olsun sana yağmur. Damla damla yağan sen, benden vazgeçtin. Oysa etrafımda ıslak gübre kokusunu alabiliyorum. Ne olurdu birazcık da bana yağsan, sağlam kökümle yeşillenmiş dallarımda tatlı tatlı meyveler çıkarsam, dallarıma renkli renkli kuşlar konsa? Doğal afetler senin gidişin kadar sarsmadı beni. Bulutların yerine güneşin yakıcı ışınları geldi. Kavruldum. Mahsuller yandı, kıtlık etrafımı sardı ama gidişine hiç küsmedim. Toprağım suyunu çekmeli. Ne olur, dön artık.
Etrafıma bakıyorum. Bitler, kurtlar ve tırtıllar zayıf düşmemi bekliyor, tohumumdan beslenmeye hazırlanıyor. Tepemde toprağı eşen fareler varlığımı umursamıyor. Beni önemseyen sadece sen vardın yağmur. Güneş, hiç mi acımadı seni benden alırken? Sen gittin ya yağmur, ben bittim.
Düşmanlarım yaklaştıkça aklımda çalan hüzünlü fon müziğinin sesi yükseliyor. Mağaralarda uyuyan ayı yavrularının horlamalarını, misk öküzünün ağır nefes alıp verişini, yaban tavşanının tilkilerden kaçışını duymuyorum. Kelimelerin intihar ettiği müzik notalarında donmuş bedenimle dans ediyorum sadece. Dans ettikçe düşünüyorum. Mutlu anılarımı, kötü hatıralarımı, gezdiğim şehirleri, kurduğum arkadaşlıkları, sildiğim insanları, kalbimi kıran sevdiklerimi, ailemle kavgalarımı, onlara sarıldığım zamanları. Sunulan o şanslara pes etmeseydim diyorum. Dipsiz kuyunun karanlığında ışığı arıyorum ama gözlerim görmüyor. Sadece birkaç yıl bu gezegendeyim ve birikmiş binlerce hatıram oldu. Hiçbir tohum, benim yaşadığım kadar yaşamamıştır.
Yıldızlarla doluyor gecem. Başıma toplanıyor vahşi kurt. Kavuşamadığı aya uluyor.
Seslendim ona:
“Ey doğanın kurallarını koyan kurt. Kime ağlıyorsun?”
“Bak işine!” dedi. Sürüden ayrılmıştı.
“Ben de yalnızım ama ağlamıyorum.” dedim. Susmam için pençesiyle toprağıma vurdu. Onu göremiyordum ama hissediyordum.
Keşke kırabilseydim gökyüzünü engelleyen pencerelerimi. Savurabilseydim yıkım topunu duvarlarıma.
Yine uludu. Her gece ağladı. O aya kavuşacağını düşünmedi ama ağlamaktan da vazgeçmedi. Dönmen için ağlamalı mıyım yağmur?
Kurdun sayesinde öğrendim. Gidişine yeterince ağladım. Dönüşüne bir yaş dahi ziyan etmem. Öyle ya. Yaşıyoruz, seviyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz ve ölüyoruz. Hayat bu. Canlı çıkamayacağım. Artık dinlenebilirim.
Böceklerin kazmalarını artık yakından duyuyorum. Çiftçinin tırmıkla çöpü benden hassasiyetle ayırmasını hatırlatıyor bana. Özlüyorum o günlerimi.
Kurdun salyaları topraktan sızıp üzerime akıyor. Ümitsizdim çünkü salyadan tohum mu yeşerir? Hâlâ inancım var. Bu kadar olmazlarım arasında “Ol” demene çok muhtacım.
İçimdeki her yeri güneş kapladı. Güneş ve salyanın birleşimi herhâlde bitişimin işaretiydi. Yolun sonu gelmişti. Ben, galiba ölüyordum.
Mezar taşıma para harcamayın. Çimlenmeyen çekirdeğimi çöpe atsanız gocunmam. Benim derdim ruhumla fakat içimdeki garip bir his. Düz yolda ayağımkayar gibi. Tıpkı açmayı bekleyen çiçekler gibi heyecanlandım. Yoksa düşmanlığımız sona mı eriyordu? En dik açısıyla ışınları, koruyucu kabuğuma isabet ediyordu. Gökyüzü güldükçe çiçekler yaşarmış. Ben, yaşıyorum galiba.
İmkânsızlığın içinde tohumum çatladı. Filizlendim. Ateşte çiçek açtım, kıtlıkta ağaç oldum. Zorluklarım, yeniden doğuşumun simgeleriydi. Hayal kırıklıklarının enkazında ezilmedim. Sözlerine tutundum. Sevdiğin biri olmaya hazırım.