En Büyük Soru(n): İnsan mı?

Perşembe, Nisan 4, 2024

İnsan, hayatı boyunca bir anlam arayışının ortasındadır ve yürüdüğü yolda aslında hakikati, kendi hakikatini arar. Onun bu yolda ilerlemesini sağlayan en önemli etken sorularıdır. İnsanın yolu bu sorularla şekillenir. Böylelikle insan, bulduğu yanıtlara göre ya hakikate yaklaşır ya da ondan uzaklaşır.

Dünya tarihine baktığımızda, her dönemin farklı akım ve hareketlerden etkilendiğini görüyoruz. Bu akımlar mimari, sanat ve edebiyat gibi birçok alana yansımış, kalıcı izler bırakmıştır. Özellikle yakın tarihle bağdaştırılan postmodernizmi anlayabilmek için, “modernizm sonrasına” değil, modernizmin kendisine yönelmemiz gerekir.

“Modern” kelime olarak Latince “modernus”tan, modernus ise “hemen şimdi” anlamına gelen “modo”dan türetilmiştir.1 Bu kavramlardan bahsederken modernizm ve modernite arasında bulunan ince çizgiye dikkat çekmekte fayda var. Birbirine neredeyse tıpatıp benzeyen bu iki kelimenin anlamı aslında birbirinden oldukça farklıdır. Modernite, insanı tanrılaştırırken; modernizm, tanrılaştırılan insanı tahtından indirmiştir.2 19. yüzyılın ortalarında Avrupa’da geleneklere, geleneksel ve yerleşik kurallara karşı bir isyan olarak ortaya çıkan ve aslında “Batı medeniyeti”nin temelini oluşturduğu düşünülen modernizm, geleneksel düşünce, sanat ve toplum yapılarına meydan okur ve yeni bir dünya görüşü oluşturmaya çalışır.

Modernizmin temel hedefi, toplumsal hayat, sanat ve edebiyatta var olan geleneksel yapıların ve otoriter kuralların saf dışı bırakılıp daha özgürlükçü, gelişmiş ve bireyselliğe meyilli bir oluşum geliştirilmesidir.Modern bilim ve teknolojiyle birlikte gelişip değişen dünya, geleneksel ve klasik otoriteyi zayıflatır. Nitekim var olan kültürün artık bir kenara bırakılıp yeni ve daha modern bir kültüre ihtiyaç olduğunun altı çizilir,4 toplumsal sınıflandırmalar ve cinsiyet rolleri sorgulanır.

Edebiyat, modernizmin en çok etkili olduğu alanlardan biridir. Modernist eserlerin çoğu bireysellik, toplumsal huzursuzluk ve bunalım gibi konuları ön plana çıkarır. Bu sebeptendir ki modern edebiyat aynı zamanda “bunalım edebiyatı” olarak adlandırılır. Modernist yazarlar, bilinç ve bilinçaltından, gerçek ve düşten birer tutam alıp bunları hikâyelerinde harmanlar. Modern edebiyat yolculuğu dışa değil içe yöneliktir. Romanlarda, kişinin iç dünyası bilinç akışı, iç konuşma veya iç diyalog gibi yöntemlerle vurgulanır. Şiirsel dile ve çağrışımlara çokça yer verilir. Romanların büyük kısmı bireylerin iç huzursuzluğunu ya da toplumsal huzursuzluğu ve yalnızlığı anlatır. Bu anlatımları güçlendirmek için dün, bugün ve yarından oluşan zaman zincirini kırılarak sıkça “flashback” yapılır.

Avrupa ve Amerikan edebiyatında modernizm büyük bir rol oynamış, bu akımın gölgesine Franz Kafka, Virginia Woolf, James Joyce ve T. S. Eliot gibi nice yazarlar önemli eserler bırakmıştır. Virginia Woolf’un eserleri, modern edebiyat akımının temelini oluşturan özellikleri taşır. Özellikle bilinç akışı tekniğini kullanmasıyla tanınan Woolf, bu teknikle eserlerindeki karakterlerin iç dünyalarına bir ayna tutar, onların duygu ve düşüncelerini, huzursuzluklarını ve içsel çatışmaları okura şeffaf bir şekilde aktarır. Woolf, eserlerinde zamanın zincirini kırmış, bu kırılganlığı zamanda sürekli geriye ve ileriye geçiş yaparak göstermiştir.

Woolf’un yanı sıra Avrupalı modern yazarlardan bahsedildiğinde eserleri dünya çapında yankı uyandıran Franz Kafka da akıllara gelir. Kafka’nın modernizmi en net şekilde yansıtan eserlerinden biri şüphesiz Die Verwandlung yani Dönüşüm romanıdır. Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında bir böceğe dönüşmüş olmasıyla başlayan romanda, karakterin iç dünyasındaki çatışma ve bunalım hâli ön plana çıkarılır. Bu içsel kargaşanın ortasında çevresine ve topluma yabancılaşması, özellikle babasıyla olan iletişimi ve bağı vurgulanır. Toplum ve aileden kopan kişi bireyselleşir ve iç dünyasında kopan fırtınaların yankıları yükselir. Öyle ki yaşamın içinde barındırdığı gerçekler ve gerçeklik dahi sorgulanır. Gerçekler sadece hikâyenin içinde değil ana kurguda da görülür çünkü Samsa’nın dönüşümü hakikat ve fantezi arasında gelip gider, absürt bir olay ironik bir dille gerçekmiş gibi anlatılır.

20. yüzyılda ortaya çıkan postmodernizm, yani modernizm ötesi veya modernizm sonrası, modernizmi eleştirmekle kalmaz, onu ve onun beraberinde getirdiği sanat, felsefe veya edebiyat anlayışına farklı bakış açıları sunmaya ve geliştirmeye çalışır. Postmodernizmi aslında I. ve II. Dünya Savaşı’na, Soğuk Savaş’a, atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki’deki infilakına, Holocaust’a, Kore Savaşı’na ve dünyayı büyük bir tehdit altına alan kimyasal silahların ortaya çıktığı döneme karşı bir tepki hareketi olarak anlamak mümkün. Bununla birlikte, postmodernizm evrensel gerçekler ve din üzerine kurulduğundan tek doğrunun varlığı reddedilir. Böylelikle insan var olan her şeyi kendince yorumlayabilir. Bu da mevcut perspektiflerin çeşitlenmesini ve genişlemesini sağlar.

Postmodernizmin ana ilkelerinden bir tanesi şüphesiz meta-anlatıların reddedilmesi, gerçekliğin veya doğrunun parçalanmış bir hâlde olması üzerine kuruludur. Postmodern bakışa göre dinlerin kutsal yazıları, her topluluğa, dile ve zamana göre farklı bir şekilde yorumlanır. Dolayısıyla tek bir doğru yoktur ve dinî kurallar bundan yola çıkılarak yeniden yorumlanır. Bu noktada “postmodern dindarlık” gibi farklı terimler karşımıza çıkar ve dinin bireysel yönünün altı çizilir çünkü toplumsal dayanışma ya da toplumsal değerler en başından reddedilmiştir. Her birey kendine özgü değerler geliştirmelidir, dini veya yazıyı kendince yorumlamalıdır. Fakat zaman ilerledikçe bu bireysellik havuzu onu yutar ve nihayetinde boğulur. İnsan yok olur, geriye isim taşıyan gölgeler kalır.

Modernizmin ne zaman bittiği, postmodernizmin ne zaman başladığıyla ilgili bir belirsizlik vardır, bu yüzden iki akımı net sınırları olan çerçevelere sığdırmak pek mantıklı değildir.5 Bu iki akım birçok farklılığa ve zıtlığa rağmen ortak noktalarda buluşur. Postmodernizm, modern yaşamı ve onun beraberinde getirdiği kural ve görüşleri reddeder, gerçek ve doğruların “tek” olmasına karşı çıkar ve gerçeğin sadece küçük bir kısmının bilinirliğini savunur.

Postmodern edebiyatta en çok tercih edilen yazı türü romandır. Postmodern romanlar üstkurmaca, fantastik, bilim kurgu, büyülü gerçekçilik gibi farklı türlere ayrılır. Burada somut ve soyut öğeler iç içe geçer ve okura gerçek ve gerçek dışının bir arada olduğu hayalî bir dünya sunulur. Yani sanat ve gerçeklik arasındaki bağlantı kaldırılır, kurmaca ön planda tutulur, klasik düşünce veya metinlerde yer edinip kabul gören kural ya da yapılar sorgulanır. Bu, postmodern eserlerin bir diğer özelliği olan “üstkurmaca”dır.6 Burada yazar, okura metni nasıl kurguladığını bir nevi anlatır, metnin bir kurgu olduğunu hatırlatır. Modernizm, klasik ve geleneksel yapıları reddedip bireyselliğe, tekliğe ve tek doğru olana yönelirken, postmodernizm bunu reddeder ve çeşitliliği ve “çoğulculuğu” ön plana çıkarır.7

Postmodern eserlerin belirgin özelliklerinden bir tanesi de okurun romana bir nevi dâhil olmasıdır. Bu durum, anlam oluşumu ve aktarımının sadece yazar odaklı değil okur odaklı olmasından kaynaklanır. Edebiyat tarihçisi Yıldız Ecevit bunu şu şekilde açıklar: “Okur, romansı bir oyun içinde olup romancının oyun arkadaşıdır.”8 Öyle ki okur romana dâhil olur ve hikâyeyi kendi yorumlar, hatta romanın içindeki gerçekler direkt ortaya sunulmazken okur bunları hikâye içindeki yolculuğunda yakalamaya çalışır. Dolayısıyla bir çerçeve dâhilinde tek bir doğru yoktur, okur sayısınca doğrular ve yorumlar vardır. Bu yüzden okur sadece pasif bir şekilde okumaz aksine metinleri aktif bir şekilde yaşamalıdır. Aslında romanı eline alan kişi burada kendi yolunu arar ve kendi yorumunu bulma gayretindedir.

Postmodern metinlerde zaman algısı klasik eserlere nazaran kronolojik ve akışkan değil, aksine durağandır. Yazar, metinde duruma göre geçmişten geleceğe gibi zamanda farklı geçiş ve atlamalar yapabilir. Romanın bir başı veya sonu yoktur, bununla beraber neden-sonuç sıralaması da bulunmaz. Amaç belli bir olayı değil, bir olayın veya bir anın sebep olduğu duyguları anlatmaktır. Ayrıca postmodern romanlarda farklı metinler arası gönderme ve atıfların yapıldığı da görülür. Başka romanların kahramanları, günlük hayattan kişi veya olaylar kurguya dâhil edilebilir, bu tekniğe “metinler arasılık” denir. Aynı zamanda daha retorik, hatta ironik ve mizahi bir dil kullanılır. Günlük hayatın veya dönemin olumsuzlukları karamsarlıkla değil, alaycı ve onları ciddiye almayan fakat yine de kabullenen bir tavırla ifade edilir.

Postmodernizmi Avrupa edebiyatı üzerinde incelediğimizde geniş bir yelpazeye yayılan farklı postmodern yazar ve eserler karşımıza çıkar. Bunların her biri postmodernizmi kendilerine has bir yorumla çeşitlendirir. Avrupa edebiyatında postmodernizm denilince akla gelen ilk isimler; Roland Barthes, İtalo Calvino, Günter Grass, Friedrich Dürrenmatt, Patrick Süskind ve daha niceleridir. İtalo Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı eseri üstkurmaca örneği olarak gösterilebilir. Aynı şekilde Görünmez Kentler de tanınan postmodern eserlerdendir. Burada Calvino, modern dünyada sıkça karşılaşılan ve bireyler tarafından yaşanan kimlik krizlerini “ütopik kent imgeleri” etrafında sunar.9 Buna ek olarak Dürrenmatt’ın Fizikçiler’i de ironi ve mizahın, gerçek ve gerçek dışılığın öne çıktığı eserlerdendir. Patrick Süskind’in Koku adlı romanında okurun yorumu ve kendi yönünü bulma çabası önemlidir. Burada da yine gerçeğin ve gerçek olmayan kurgunun sınırları zorlanır.

Avrupa ve Amerikan edebiyatının yanı sıra postmodernizm, Türk edebiyatını da etkilemiştir. Türk edebiyatında ilk postmodern roman örneği olarak Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar eseri kabul edilir. İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar AtlasıKitabü’l Hiyel adlı romanları ise Türk edebiyatında postmodernist edebiyatın yine en önemli eserleri arasında yer alır. Özellikle metinler arasılık, Anar’ın romanında en önemli unsurlardan biridir.10 Bunun en büyük sebeplerinden biri ise yazarın romanlarında tarihî ve mistik bir yol izleyip metinlerinde geçmişte yazılan farklı dinî veyahut mitolojik eserlerle bağlantı kurmasıdır.

Postmodern yazara göre hayat bir oyundur ve okur, içine düştüğü hayalî dünyada yazar tarafından yönlendirilmeden yolunu kendi başına bulmaya çalışır. Postmodern roman, Yıldız Ecevit’in tabiriyle aslında mimari bir kurgu gibi olmasına rağmen genel bir belirsizliği ifade eder. Tam da bu noktada insan, kendi içindeki karmaşayı ve hatta belirsizliği bu tarz postmodern eserlerde bulur, bazen de kendi içsel kavgasını çözmekte bu en etkili anahtardır. Modernizm, klasisizme karşı geliştirilip geleneksel yapı ve kuralları reddedip yenilemeye çalışırken postmodernizm, sanayileşmeyle ortaya çıkıp çoğulcu, daha açık veya özgürlükçü kural ve yapıları savunur.11 Nihayetinde nedir bu postmodernizm diyenler için Alain Robbe-Grillet her şeyi tek cümleyle özetler: Dünya ne anlamlıdır ne de anlamsız, vardır o kadar.” 12

“İnsan, hayatı boyunca bir anlam arayışının ortasındadır ve yürüdüğü yolda aslında hakikati, kendi hakikatini arar. Onun bu yolda ilerlemesini sağlayan en önemli etken sorularıdır. İnsanın yolu bu sorularla şekillenir. Böylelikle insan, bulduğu yanıtlara göre ya hakikate yaklaşır ya da ondan uzaklaşır. Bahsi geçen durum Robbe-Grillet’in ifade ettiği gibiyse, dünya gerçekten sadece var olmak için mi vardır? Öyleyse insan niçin yaratılmıştır? Anlamı olmayan şeyin var oluşu, her şeyi büyük bir buhrana sürüklemez mi? İhsan Fazlıoğlu’na göre insan, bu soruların ta kendisidir. Cevap anahtarı insanın hissî, vicdani ve akli yapısı gözetilerek aranmalıdır. Çünkü “İnsanın yalnızca duyusuna ağırlık veren yanıtlar hayvaniliğe, yalnızca duygusunu öne çıkartan yanıtlar mistikliğe, yalnızca düşüncesini önemseyen yanıtlar ise vahşiliğe neden olmuştur.”13

Postmodernizm veya yaşadığımız bu çağ bizleri öyle bir noktaya getirdi ki bir şeyleri anlamak için türlü açıklamalara ihtiyacımızın olduğunu düşünmeye başladık. Hatta bazen bu da yetmedi açıklamalarında açıklanması gerektiğini hissettik. “Biz”den uzaklaştıkça içimizden eksilenleri fark etmedik. Sorularla dolu yollarda cevapları yalnız aramaya koyulduk. İnsan, deryalar içinde küçük bir damladır. Tüm kâinat ve hayat onun için var edilmiştir. Aradığımız soruların cevaplarını, bazen de sorunlarımızın çözümlerini öncelikle kendimizi daha sonra çevremizi anlamaya çalışmakla bulabiliriz belki. Ayçin Kantoğlu’nun dediği gibi “Ben hep, tefsire muhtaç olanın, tefsir edilmesi gerekenin din olduğunu düşünürdüm meğer insanmış, kitap değilmiş. Kitap apaçıkmış, örtük olan insanmış.”

dipnotlar

Önder Erol, P. (2016). Modernite projesinin kökenleri,

dinamikleri ve sonu. Sosyoloji Dergisi, (33), 49-66.

Karabulut, M., Biricik, İ. (2017). Postmodern edebiyatın “ne”liği”. Hikmet- Akademik Edebiyat Dergisi, 34-45.

Kırılmaz, H., Ayparçası, F. (2016). Modernizm ve postmodernizm süreçlerinin tüketim kültürüne yansımaları. İnsan ve İnsan, 3 (8), 32-58.

Araz, G. (2008). Modernizm ve çağdaş sanatın modern kökleri. Akdeniz Sanat, 1 (2), 9-16.

Emre, İ(2004). Postmodernizm ve Edebiyat. Ankara: Anı Yayıncılık.

Güven, E. B. (2020). Romanda Postmodern ögeler. Rumelide Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, (19), 378-386.

Karabulut, M., Biricik, İ. (2017). Postmodern edebiyatın “ne”liği. Hikmet-Akademik Edebiyat Dergisi, 34-45.

Ecevit, Y. (2006). Türk Romanında Postmodernist Açılımlar. İstanbul: İletişim Yayınları.

Çoban, D. (2020). Postmodern anlatılardan Hilmi Yavuz’un “Taormina” ve Italo Calvino’nun “Görünmez Kentler” eserlerinin karşılaştırılması. Genç Mütefekkirler Dergisi, 1 (2), 150-175.

10 Hüküm, M. (2017). İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” romanının metinlerarası ilişkiler açısından değerlendirilmesi. Akademik MATBUAT, 1 (1), 38-51.

11 Yıldız, H. (2005). Postmodernizm Nedir? Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (13).

12 Grillet, A. R. (1981). Yeni Roman, çev. Asım Bezirci, Yazko.

13 Fazlıoğlu, İ. (2021). Kendini Aramak- İnsan-Tarih Yazıları. İstanbul: Ketebe Yayınları.

Telve'nin 11. sayısını okumak için tıklayınız.
Telve'nin tüm sayılarını okumak için tıklayınız.


İlgili Haberler

yurtdisi-vatandaslar
Yurtdışı Vatandaşlar

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) Türkiye ve Hollanda arasında 19 Ağustos 1964’te imzalanan İş Gücü Anl

Cuma, 03 Mayıs 2024

hafiza
Hafıza

1924 yılında "Agiou Titou" adıyla kiliseye çevrilen Fazıl Ahmet Paşa (Vezir) Camii , hâlen kilise olarak kullanılmaktadır. E

Perşembe, 02 Mayıs 2024

baglar
Bağlar

Kuzey Makedonyalı genç yazar Özlem Kurt ile YTB'nin Soydaş Edebiyatı Destek Programı (SEDEP) kapsamında yayımlanan ilk kitabı

Salı, 30 Nisan 2024