Günler Soluyordu

Cuma, Ağustos 25, 2023

Aslında akan bizdik zamanın içinde. Bazen yavaş, bazen hızlı geçen bizlerdik. Duygularımız belirliyordu zamanın hızını, sevinçlerimiz, acılarımız. Akıyorduk birlikte ömür denen nehirde.

İkindi vakti. Güneş son dansını ediyordu yeşil yapraklarla. Çiçeklere son kez sevda sözlerini fısıldıyordu. Yanık kokulu toprakta salına salına süzüyordu altın bakışlı gözlerini. Evlerin çatılarını, perdelerini nazlı nazlı okşayıp çekiyordu ellerini yeryüzünden. Uzaklardan neşeli çocuk sesleri yayılıyordu sokağa. Çocukların gözlerinde son vuruşları güneşin. Avuçlarında serin kokusu akşamın. Gün solmaya başlıyordu ve gökyüzünde pembenin, morun şenliği kuruluyordu...

Kaç gün soldu böyle ellerimizde? Kaç akşamı bekledi yorgun gözlerimiz? Kaç geceyi taşıdık kirpiklerimizde. Kaç sabahı bekledik şafak sökerken avuçlarımızda dualarla. Takvimlerden kaç yaprak döküldü okuyamadığımız. Kaç gün saydık ömrümüzden neşeli, tatlı, hüzünlü belki de yoğun acılarla dolu? Kaç mevsimi taşıdık yüreğimizde? Kaç zemheri, kaç güz, kaç bahar açtı gözlerimizde. Hepsine “zaman geçiyor” dedik, “zaman ne kadar hızlı akıyor” dedik, “zaman acımasızca akıyor” dedik, bazen de “zaman hiç geçmiyor” dedik. Peki, neydi akan bu zamanın içinde, neydi geçen veya geçmek bilmeyen? Yaşanan her bir anın toplamı değil miydi zamanı oluşturan? Anın ta kendisi değil miydi zaman? Yaşananlar, yaşayacaklarımız, olanlar ve olacakların her biri. Bir oluş, bir bekleyiş, bir beklenti. Önce, şimdi, sonranın halkalar hâlinde birbirine bağlanması değil miydi?

“Zaman bekleyince yavaşlar, gecikince hızlanır, üzülünce can yakar, mutlu olunca kısalır, acı çekince bitmek bilmez, sıkılınca uzar.”  diyor İbn Haldûn zamanı tarif ederken.

Aslında akan bizdik zamanın içinde. Bazen yavaş, bazen hızlı geçen bizlerdik. Duygularımız belirliyordu zamanın hızını, sevinçlerimiz, acılarımız. Akıyorduk birlikte ömür denen nehirde. Sona doğru, sonsuzluğa açılan kapıya doğru. Zamanın olmayacağı menzile doğru.

Peki, zamanı ölçen nedir? Akrep ile yelkovanın hiç şaşmayan ahenkli ve düzenli seyri mi? En uzun gün, en uzun gece... Gündüz ile gecenin eşitliği, sonra yeniden uzayan kısalan günler ve geceler mi ölçer zamanın geçişini?

“Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkıt ne bilir / Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâ’at” diyor o meşhur beytinde ünlü divan şairimiz Sabit. Zaman dilimlerini ritmik olarak saatler ölçse de zamanın nasıl geçtiğini, niteliğini ölçemez. Saatler bunu hesap edemez...

Zaman, hasret ve vuslata göre, sağlık ve hastalığa göre, dert ve tasaya göre, sevinç ve acıya göre, umut ve karamsarlığa göre ölçülür. Her insan zamanı kendine göre ölçer. Zamanın içinde farklı akar ve zaman farklı akar onun içinde. Bundandır ki bazen şöyle mırıldandığını duyarız yüreğimizin;

Geçmiyor zaman,

Saatlerin isyanı başladı,

Dakikalar, saniyeler ayaklandı,

Umutsuzluk çarkının dişlerine,

Takılı kaldı akrep ile yelkovan.

Geçmiyor zaman, geçmiyor...

Bağlar'ın 3. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın 2. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın ilk sayısını okumak için tıklayın.

 


İlgili Haberler

kardes-topluluklar
Kardeş Topluluklar

YTB Başkanı Abdullah Eren Irak’ta gerçekleştirilen nüfus sayımına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Eren, Kerkük’ün demog

Cuma, 22 Kasım 2024

her-boydan
Her Boydan

Nijeryalı uluslararası öğrencimiz Ali Fahd'dan bir şiir: "Çayın Özü"

Cuma, 22 Kasım 2024

telve
Telve

Dilara Gündüz’ün “Avusturya Göçü’nün 60. Yılı” sergisi, sadece fotoğraflarla değil, aynı zamanda derin insan hikâyeleriyle de

Perşembe, 21 Kasım 2024