İsmet Özel: Şiirin Partizanı

Perşembe, Eylül 19, 2024

Şiir, beşeri “öz”ün kendi özgürlüğünü tanıdığı bir alandır İsmet Özel'e göre. Fakat onun “özgürlük”ten Batılı bir anlamda bahsetmediğini görmek gerekir. O, Türkçenin de yardımıyla özgürlüğü “öz”ün “gürlüğü” olarak kavrar. İnsanoğlu özünü gürleştirdikçe özgürleşebilecektir. Şiir ve dil, onun bu anlamda en önemli yardımcısıdır. Çünkü şiir, insanoğlunun öteden beri cevabını aradığı o soruya cevap bulmasında yardımcı olur: “Ben kimim?”

Bir varmış bir yokmuş. Bir şair İsmet Özel varmış. İyi şiirler yazarmış. Nasıl olmuşsa bu İsmet bir gün komunist olmuş. Derken efendim, bir komünist olarak iyi şiirler yazmayı başarmış ve hatta yıldızı parlamış. Gel zaman git zaman, İsmet Özel'in duyguları, düşünceleri, inançları değişmiş (masalın her varyasyonunda bu değişmenin sebepleri muhtelif) ve Müslümanlığı bir hayat yolu olarak benimsemiş. Ama işe bakın ki adam iyi şiirler yazmaya devam etmiş. Eh, o erdiyse muradına, biz de çıkabiliriz kerevetine."[1] Kendinden kısaca böyle bahseder İsmet Özel Waldo Sen Neden Burada Değilsin? eserinin giriş kısmında. Bu masalsı anlatım onun yolculuğunun kısa hikâyesidir. Kadirşinas itaatsizlik ve tevarüs edilmemiş asalet de diyebiliriz onun için.

İsmet Özel‘in nasıl şiir yazdığını anlamamız için onun şiir anlayışını kavramamız gerekiyor. Bu amaçla “İsmet Özel’e göre şiir nedir, ne işe yarar, nasıl yazılır, neden yazılır?” gibi sorulara bu yazıda cevap arayacağız. İsmet Özel’in şiir anlayışı “özgürlük” anlayışıyla yakından irtibatlıdır. Şiiri, genç yaşlarından itibaren insan özgürlüğünün bir alanı saydığını biliyoruz. Şiir, beşeri “öz”ün kendi özgürlüğünü tanıdığı bir alandır ona göre. Fakat İsmet Özel’in “özgürlük”ten Batılı bir anlamda bahsetmediğini görmek gerekir. O, Türkçenin de yardımıyla özgürlüğü “öz”ün “gürlüğü” olarak kavrar. İnsanoğlu özünü gürleştirdikçe özgürleşebilecektir. Şiir ve dil, onun bu anlamda en önemli yardımcısıdır. Çünkü şiir, insanoğlunun öteden beri cevabını aradığı soruya cevap bulmasında yardımcı olur: Ben kimim?

Bu sorunun devamında bir soru daha şairimizden: İnsan niçin şiir yazar? Ve devam eder:

“Sanıyorum insan kendi varlığını hissetmek, kendi önemini başta kendine ama sonra derece derece sevdiklerine duyurmak ihtiyacında olduğu için ya da böyle bir duyurmadan bir korunma elde edeceğini düşündüğü için şiire eğilim gösterir. Yazarak. Yani çok temel endişeleri olmayan insanların şiirle bağlantı kurmaları benim görüşüme göre çok zor bir şeydir, zayıf bir ihtimaldir. Aslında şiir birçok başka sanat dalları gibi insan için bir sığınaktır ama neden sığınak?

Dünyanın farkına vardığımız zaman burdaki büyük belirsizlik insanları ürkütür. İnsanların bu büyük belirsizlik karşısında bir şeyler yapma ihtiyacı doğar. İşte şiir belki diğer sanat dallarından farklı bir şekilde bu belirsizliği disipline etmek yerine, bu belirsizliği belli bir düzene sokmak yerine, bu belirsizliğin içindeki dinamizmi insana ümit verecek, insana yeni şeyler hissetme imkanı tanıyacak dinamizmi sağlar.“

İsmet Özel şiir yazarken bizim hem günlük hayatta yaptığımızdan, hem de bilimsel ve felsefi metinlerde yapılandan daha farklı “bir şey yapar”. O şiir yazarken sözün belli bir anlamda yeniden doğmasını, can kazanmasını ve dirilmesini amaçlar.  O, şiirini inşa ederken kararlı, planlı, bile bile bir şiir kurmakta ve bunu kendisinin bir sonucu kılmaktadır. Bu onun yazmasının bir zorunluluğudur.

Bir söyleşisinde kendisinin değişmeyen şiir yazma yöntemini şöyle açıklar:

Doğal ya da olağan hayatım içinde bana çarpan şeyleri not ederim. Yani zihnime ya da bir yere. Ondan sonra bununla ilgili çalışırım. Şiir üzerine çalışmadan hiçbir zaman… hatta şunu söyleyebilirim: ben günün çeşitli zamanlarında ve kendimin farklı ruh durumlarında olduğumu hesaba katarak bir dizeyi test etmeden kendi dizem saymam. Yani hüzünlü olduğum bir dize, neşeli olduğum sırada aksıyorsa ben onu şiirimden çıkarırım. Ben bu dizeyi iyi bulmadım derim. Sonuç olarak; ben hiç şüphesiz ki şiirin emek verilerek ortaya konan bir şey olduğunu kabul ediyorum fakat şiiri biz hiçbir zaman zihinsel bir tasarımın kelimelere bürünmüş hâli olarak düşünmedik. Benim için şiir çalışması dediğim; nasıl parlayacak, nereden ne çıkacak bunu bulmaktır. Yani ben kelimelerin takılarına bakarım vs. ama kafamda işte şunu elde etmek istiyorum, diye bir ön belirlenme yok.[2]

Ve şair yine bir başka söyleşide şiirine nasıl başlık koyduğunu, buna atfettiği önemi, bunun sonucunda şiirlerinin nasıl ortaya çıktığını söyle anlatmaktadır:

“Ben gariptir şiirlerime adını koyarım önce. Şu anda yazılmamış ama adları hazır şiirlerim var. Şiirlerimin adıyla sanki yoğunlaşacağım bölgeyi tesbit ederim, yani ben o alanda teksif olacağım. O hazırlık vardır bende ve şiir sonradan kendini yazdırır. Temel görüşlerimden birisidir: siz hiçbir zaman şiiri yazamazsınız. Şiir gelirse yani bu ilham anlamında değil, şiir bir bakıma kurşun kalemle karaladığın zaman alttan bir şekil çıkar ya, hani boyama kitapları vardır, aslında bir desen gizlice basılmıştır da siz kurşun kalemle orayı karalarsınız ve daha belirgin bir şekil çıkar. Şiir çalışması biraz öyledir benim için. Yani o kadar çok şeyi yoklarsınız, o kadar çok şeye el atarsınız ki oradan şiir olanlar kendini su yüzüne çıkarır.[3]

İsmet Özel, ilk şiirini 1963 yılında 19 yaşındayken yayımlamıştır. Ardından geçen 37–38 yılda yayımladığı şiir sayısı yaklaşık 180 civarındadır. İsmet Özel, 1988 yılında Argos dergisiyle yaptığı bir röportajda o günler için niçin bu kadar az şiir yazdığı yolunda sorulan bir soruya şu şekilde yanıt verir: “Bunun çok açık ve anlaşılır bir sebebi var... Şiir için kendimi yetiştirme döneminde şiir yazmaya çalıştım. Ama şiir yazdığıma inandıktan sonra, sadece o şiiri yazdım. Yani şiir, kendini yazdırmadıkça ben şiir yazmam. Dolayısıyla bu, ister istemez, kandite artışını önlüyor. Oturup şiir yazamıyorum. Ancak şiir beni, kendisiyle uğraşmaya zorladığı zaman şiir yazabiliyorum.”[4]

Tam da bu anlattıklarımız üzerine İsmet Özel‘in askerlik anılarından birini veriyoruz ki her şey daha net anlaşılsın. Dememiz o ki bu olay ile “beni bir ses sahibi kıl/ kefarete hazırım“ mısralarını yazan şairin bir ses sahibi olmak için neler yaptığını ve neler yapabileceğini açıkça görebiliyoruz:

O sırada Ataol, Trabzon’dan Malazgirt’e sürgün ve hapis gitmişti. Ve elden bana Yıkılma Sakın adlı şiirini gönderdi. Askerdi, yedek subay. Bir subaya karşı gelmekten hapsedilmişti. Muş‘a gelen Malazgirtli Orhan adlı bir çocuk, Ataol’un şiirini getirdi bana. Ben de ona bir şiirle cevap vereyim dedim. Ama nasıl yapacağım? Hem askerlik hem şiir olmuyor? Hemen bir formül buldum. Diş çektirene üç gün istirahat veriyorlardı. Ağzımda da diş kökleri vardı. Dişçiye çıktım, üç diş kökü aldırdım ve üç gün istirahat ettim. Üç gün uğraştım, didindim, ama şiir bitmedi. Dişçiye çıktım, dedim ki Şu dişleri çek. Çürük olan ama tedavi ile kurtarılabilecek olan iki dişimi çektirdim. Dolayısıyla üç gün daha dinlenme imkanı doğdu ve altı gün içinde şiirimi bitirdim.[5]

Onun şahsen şiirde yapmaya çalıştığı şey, zihinleri işgal eden gerek teorik, gerek güncel yapılarla bu şiir söyleme tarzının nasıl yan yana getirilebileceği yahut nasıl tek şey hâline getirilebileceğiydi. Dolayısıyla, o şiir serüvenini bir bakıma, tasarı ile varlık arasındaki ilişkiye oturtur. Onun şiiri bir deneyimdir, masaya oturulup karalanan bir şey ya da zihni bir maraz değildir. Şiir adına tehlikeyi göze alır ve şiire böyle yaklaşır.

“Gördüm ki şair oluşumu insan oluşuma ne kadar çok yakın kılabilirsem kendiliğinden dışa vurduklarımla, bilinçli bir çabayla seçtiklerim arasında yakınlık doğuyor. Yazdıklarım ‘yazmaya uygun bulduklarımdan’ değil, ‘yazmam kaçınılmaz olanlardan’ meydana geliyor. Kaprislerimle değil, benim için de yazarken tanınır hâle gelen isteklerimle yazıyorum. Nelerin istenebilir olduğunu tartıyorum.[6]

İsmet Özel şiir dünyasını mutlaka bir şeyi özellikle vurgulamak için kurar. Salt estetik kaygısı olmadığı için, bunun yanında kendine özgü ahlaki bir kaygısı olduğu için partizanlığı tercih eder. Partizanlık taraf tutmak demektir. İsmet Özel şiirin partizanıdır. Şiirin tarafındadır. Onun duruşunu benimsemiştir: 

“Şiirin temel özelliği kendini var kılan parçalara ayrılamayışında ve/veya şiirin ortaya çıkışının daha önceden izlenebilir bir yönteme bağlanamayışında bulunabilir. Şiirin yalnızca şiire özgü bir malzemesi, ham maddesi, birimleri, çerçevesi, mantığı yoktur. Bir şiirin nasıl söyleneceğini hiç kimse söyleyemez, çünkü şiir söylenen şeyin söylenişinde, söyleyişin içindedir. Bir sözün şiir oluşu o sözün şiir dışında kalan bir alanda önem ve değer kazanmasıyla değil, sadece şiir kalarak önemli ve değerli bulunuşuyladır... Bir söz şiir olduğu için ‘öyle’ değildir, öyle olduğu için ‘şiir’dir. Diyebiliriz ki şiir insanın duruşu, ‘objectification’udur.” [7]

İsmet Özel’in özellikle kendi şiir dünyasını oluşturması için İkinci Yeni diye adlandırılan döneme entelektüel olarak bir karşı duruş geliştirmesi gerekmiştir. En azından o böyle düşünür. Bu sebepten Turgut Uyar’ın şiirin çıkmazda olduğu doğrudur, çünkü insan çıkmazdadır yorumuna bir çıkar yol sunmayı kendi şiiri ve kendi şiirinin Türk şiiri içerisindeki yeri bakımından önemli görmektedir. Bu durumu şöyle ifade eder:

60 sonrası ozanlarının belirli bir ‘söz’ü olmadığını söyledik, bunu da kelimeleri özensiz, imgelerin soyut kaynaklı oluşundan çıkardık ya da bunlara bağladık. Öyleyse şiirde çıkışımız şiirde açıklığa, somutluğa ve her şeyin gevelenmeden söylenmesine ilişkin olacaktır. Şiir yaşamın damıtık durumu olmalı, böylece bir “biçim kurulmalıdır. İmge de bu biçimin en önemli ögesi olduğuna göre, onu yaşamla temellendirmek gerekir. Altında bir yazma serüveni yatmayan, yüzdeyüz bizim olmayan, insan tekinin sorunlarıyla bağı kopmuş imgeden şiiri uzak tutmalıyız. Düz ya da açık anlatım bizi şiirselden kurtarıp şiire götürebilir. Şiire özgü öğeler unutulur da bu kez özenci (amateur) felsefe yapılmaya kalkışılırsa görünmeyebilir de. Ama açık anlatım gidilmesi zorunlu bir yoldur.[8]

Şiir malzemesi olmayan bir şeydir, buna söz diyebilirsiniz ama sözün ne olduğu tam olarak söylenemez. Şiir, kelimelerden oluşan bir şeydir ama kelime nedir? diye kelimeyi dahi sorgulayan İsmet Özel, şiirinde labaratuvar çalışması denilen -şiir üzerine, şiirin imgeleri, kelimeleri vs. üzerine- çalışmaları çok yoğun yapar. Onun şiirlerinin hepsi çalışılarak yazılan şiirlerdir. Bunu Yaşamak Umrumdadır[9] şiirinden bir bölümünün[10] hikâyesi ile somutlaştıralım:

İsmet Özel 1966 yılında Cizrede keyfince dağ tepe dolaşırken göçebe koçerler geçiyordur yanından. Bir Kürt kadını, kızıyla konuşarak onu çok içten seviyordur. Bu şiirdeki iki mısra işte o zaman doğar:

“Dudaklarımda çürükler vardı / dağ çiçeklerinden ötürü.”

Ve aynı bölümde geçen “kendi ehramlarını bile tanımayan kadınlar / ansızın patlak verirdi baharda.” mısrasındaki kendi ehramlarını bile tanımayan kadınlar Erzurum’dadır.

Anlatılan bu hikâyeler ve daha niceleri üzerine yazdığı mısralar şairin zihnine nasıl yansıdıkları ile alakalıdır ancak. Yani onca değişik atmosfer, durum, olay, birbiri ile hiçbir ilgisi olmayan onca bakış şairin şiirine onun perspektifi ile yansır.  Bunu onun kendi ifadeleriyle şöyle okuyabiliriz:

Otobüste iken kimlerle olduğuma dikkat ederim, konuşulanları dinlerim ve aslında bunlar bana çok öğretici gelir. Yani ben birçok vizyonumu sıradan diye adı anılan –belki sıradan hiç kimse yoktur dünyada ama herkesin  kolaylıkla arasına karışmadığı- insanlarla olan alışverişim (etkileşimim) sırasında birçok şey öğrendiğim, birçok kapının açıldığını, birçok pencerenin açıldığını söyleyebilirim. O anlamda tabii ki zaten insan düşünmeden, iç konuşmasını sürdürmeden yaşayamaz. Bütün bunlar dış âlemde karşımıza çıkan şeylerle bağlantımızı sürdürürken de iç konuşmamız, iç bakışımız devam eder ve zaten o değerlendirmelerle kendimiz hakkında bir kararlılığa, bir yoğunluğa varabiliriz. Mısraların zihnimde oluşması için iki şey gerekiyor:

Şaşkınlık verici, şaşırtıcı bir görüntü ya da ses olacak ki oradan hayatımızın önceki sayfalarına dair bir şey uyanacak. Her gün gördüğümüzden, her gün görüp de farketmediğimiz bir şey gördüğümüzden farklı, fark etmediğimiz tarzda bir şey olması lazım. Şöyle ki; diyelim ki otobüste gidiyorsunuz ve günbatımına denk geldiniz. Gün batımı her gün olan bir şey ama siz çok dikkate değer bir şey olarak da onu yorumlayabilirsiniz. Böyle bir şey sizin hayatınızda birçok anıştırmalar getirir ve düşünmeye başlarsınız. İki şeyden bahsetmiştim mısraların doğması için, birincisi bu.

Hemen kalem, kâğıdı çıkarıp otobüste vs. yazdığım olur. Ama asıl benim şiir çalışmam kendimi bir şekilde yalıtıp ne diyeceğim konusunda formu oluşturmaktır. Yani benim müsveddelerim çok önemsiz ve anlamsız şeylerdir. O hemen kâğıda alıp kaydettiğim şey benim nereye gideceğim konusunda bir işaretle alakalıdır. Sonra herhangi bir yerde çok yoğun ve sadece neyin nasıl söyleneceği konusundaki çalışmama başlarım. Yani ne otobüs, ne de başka bir yer benim şiirlerimin başladığı bir yerdir.

Şiiri baştan sona yazmam. Ben uzun süre içinde ancak bir şiiri tamamlayabilirim.[11]

Şair bir başka söyleşisinde, yine şiire bakış açısını, şiirlerinin nasıl oluştuğunu şöyle izah etmiştir:

“Önümüze çıkan hâliyle şiiri, genellikle, bir yontuya benzetirim ben. Bir form vardır, ama her açıdan başka türlü görünen bir formdur bu. Her yönden bakılabilir ve her yönden de anlamlıdır. Kendimize seslenen şiiri her okuyuşumuzda neden bıkmıyoruz? Bundan yani bir ayrıntı daha, bir vurgu daha, bir renk daha mutlaka karşımıza çıkıyor. Şiir şairin neresinde çıkarsa, okurun orasına ulaşır. O yüzden şiir oluşumunda birtakım asli unsurlar barındırıyorsa, o zaman her insanın asli endişeleriyle ilgisini kurar. Çok boyutluluk dediğim şey, böyle bir şeydir. İnsan çünkü yeryüzünde gökyüzü arasında mühim bir bütündür. İnsanların bu bütünün dökümünü yapacak yetkinliği yoktur. Dolaysıyla kaynayan bir pınar gibi bir şey vardır ve bu pınardan herkes nasibini alır. [12]

Dünyaya gelmenin bir saldırıya uğramak olduğunu düşünen İsmet Özel, şiiri bir sığınak, saldırılara karşı kendini koruma gücü olarak görür. Nitekim o, şu satırlarda bu konuya temas eder:

“Ben şiiri bir sığınak olarak gördüğüm zaman hiçbir zaman şiire kaçmak manasında almıyorum. Şiirin varlığında ve problemlerini, hayatın diğer saldırıları karşısında kullanılabilme gücü, yani böyle bir imkân olarak alıyorum. Ve aynı şekilde bunun marazi olması da kaçtığın yerde uyur kalırsan ya da kaçtığın yerden çıkamazsan o zaman hasta oldun demektir. Yani yağmur geçene kadar sığınır insan.
[13]

Şair İsmet Özel yazma serüveninde uyumsuzluğu ve aykırılığı şiar edinmiş biridir demek yanlış olmaz. Onun eserlerini nasıl oluşturduğunu, kafasındaki eserin nasıl oluştuğunu böyle anlayabiliriz:

“İnsanın evrenle olan alışverişi, gerek bir çatışmayı gerekse bir uyumluluğu dile getirmek üzere bütün insan faaliyetlerinde belirgindir, ama şiir, içinde şairin de bulunduğu evreni oluşturan birimlerin berisine çekilerek sorulan soru ile doğar. Şairin eseri evrenin karşısına konmuştur. Şiir evrene karşılık olurken, evrende gedikler açar. Şairin sorduğu soru yani şiir bir uyumsuzluğun vurgulanmasından başka bir şey değildir.”[14

İlk söz şairin olduğu gibi son söz de onundur. Onun hayatını incelediğimizde, yazdıklarını okuduğumuzda şu cümlelerin şairin şiarı olduğunu görürüz. Bu harika ifadelerin tüm kelime ve anlamlarıyla şiire şiar olmasını diliyoruz. Diğer türlüsü nerden bakarsak bakalım vasatı korumak olacaktır.

ÖNCE YAP, SONRA AÇIKLARSIN

YILMADAN YAP. Fırsatı kaçıracağın için değil, önünde yılgınlık göstereceğin her kimsenin bir zorba veya bir zorba adayı olması yüzünden. Yılma ki sıcaktan kavrulana gölgen, suda boğulana elin erişsin. Önce yap, sonra açıklarsın. Bilgece yap. Yani koruyarak, yani için titreyerek, yani yıkılmasın diye. Tutkuyla yap. Sana verilen yaşama gücünü yerinde kullan. Yılmadan, bilgece ve tutkuyla. Önce yap, sonra açıklarsın.[15] 


Telve'nin 5. sayısını okumak için tıklayın.
Telve'nin tüm sayılarını okumak için tıklayın. 


[1] İsmet Özel, Waldo Sen Neden Burada Değilsin?, TİYO, İstanbul 1988, s.15

[2] Tv Programı: İstasyon, (Sunucu: Kemal Sayar, Konuklar: İ. Özel, A. Behramoğlu), TRT, 1996

[3] Tv Programı: Müzikli Hatıralar (MFÖ), TRT, 1994

[4] İsmet Özel, Tavşanla Randevu, Şule, İstanbul 1999, s. 251.

[5] http://istiklalmarsidernegi.org.tr

Yıkılma Sakın şiirinden ilk kısım :

“Sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.“

[6] İsmet Özel, Taşları Yemek Yasak, Risale Yay., İstanbul 1985, s. 19.

[7] İsmet Özel, Waldo Sen Neden Burada Değilsin?, Risale, İstanbul 1988, s. 18.

[8] İsmet Özle, Şiir okuma kılavuzu, Tiyo yay. İstanbul, Mayıs 2013, s.120

[9] İsmet Özel, Erbain, Tiyo yay. İstanbul, Ekim 2015

[10] Yaşamak Umrumdadır şiirinin bahsettiğimiz bölümü şu şekildedir:

“Benim hayranlığımdan inlerdi şehir

ben atlara ve uzaklara hayrandım

kendi ehramlarını bile tanımayan kadınlar

ansızın patlak verirdi baharda.

Dudaklarımda çürükler vardı

dağ çiçeklerinden ötürü.

Irmaklara salardım kendimi

ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya

bana hain sevgilim“

[11] TV Programı: İnci Avcısı (Sunucu Nuriye Akman), TRT 2

[12] İsmet Özel, Sorulunca Söylenen, Şule Yay., İstanbul 2000, s.241.

[13] İsmet Özel, Sorulunca Söylenen, Şule, İstanbul 2000, s 194.

[14] İsmet Özel, Şiir Okuma Kılavuzu, Çıdam Yay., (3. Baskı), İstanbul 1991, s. 80

[15] Ismet Özel, Tahrir Vazifeleri , Çıdam Yay. İstanbul 1992 s. 11


İlgili Haberler

kardes-topluluklar
Kardeş Topluluklar

YTB Başkanı Abdullah Eren Irak’ta gerçekleştirilen nüfus sayımına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Eren, Kerkük’ün demog

Cuma, 22 Kasım 2024

her-boydan
Her Boydan

Nijeryalı uluslararası öğrencimiz Ali Fahd'dan bir şiir: "Çayın Özü"

Cuma, 22 Kasım 2024

telve
Telve

Dilara Gündüz’ün “Avusturya Göçü’nün 60. Yılı” sergisi, sadece fotoğraflarla değil, aynı zamanda derin insan hikâyeleriyle de

Perşembe, 21 Kasım 2024