Kesik Parmak
Cuma, Ocak 19, 2024Ah be evladım, ne çok yarım oldu hayatımızda. Ne çok eksik! Dev bir makas gibi kesip attı bizi bu gurbet dedikleri...
Gittikçe uzayan hikâyeme artık son noktayı koyacağım. Mademki gelmiyorsun zapt edildiğin yerden, özenle çektiğim perdeleri tek tek açıp yavrularımın yaralarını ben saracağım. Almanya’ymış! Al da başına çal gâvurun memleketini. Memleket değil paralı mapushane! Ama en çok geride kalanlar mapus... Ömrümün yarısı seni beklemekle geçti. Ne uzadık ne kısaldık. Nasıl görmezsin be adam! Lime lime olduk da tükendik. Uçağın kanadında da gelsen bakmam artık yüzüne. İlk toprak atanın ben olurum hatta. Gençliğimden aldığın her bir gün için; yurdumun semeresiz dediğin topraklarına boğarım seni. Tek bir gözyaşı da akıtmam ardından, havuzu çoktan boşaltılmış bir musluk bu bendeki. Gelme artık adam, gelme! İstemem. Bundan böyle sana sarılamam.
“Anne, al şu çocukları başımdan! Ezberleyemiyorum şiirimi.”
“Tamam, geldim. Oku bakalım, nereye kadar öğrenmişsin.”
“Daha ilk kıtadayım. Hep bu kızlarının yüzünden, şuna bak talan ettiler yine çantamı.”
“Benim kızlarımsa, senin de kardeşlerin! Sızlanmayı bırak da oku hadi.”
Korkuyorum belki yarın geç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene
Yaralıya yol gözlemek güç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.1
Öğretmenin bile bilmiş, hangi şiiri sana vereceğini. Ah be güzel kızım, bunu ezberlemekte ne var... Her gece başını yastığa koyarken ettiğin duan değil mi bu! Gelmeyecek ama baban. Gelmez o hayırsız artık, taşı toprağı altınmış Almanya’nın. Bizi de götürmez gittiği yere, kaldık dört duvar arasında elimiz kolumuz bağlı. Kimseyi rahatsız etmeden ölüp gideceğiz şuracıkta. Bak bunu iyi beceririz işte. Ayda beş yüz mark yetiyormuş bize. Erzağı, suyu, elektriği, onu bunu çıkınca kaç fenik kalıyordu geriye! Bir yara bandı bile alamayız artanla. Mum al kızım sen, mum! Üç güne kalmaz keserler elektriği.
“Olmuyor işte anne, olmuyor, gerisini aklımda tutamıyorum.”
“Dur telaşlanma hemen, daha vakit var nasılsa. Al şu parayı da bir kilo yufka al, ama sakın yolda tırtıklayayım deme! Geçenki yufkanın ortası delikti. Yaşar Bakkal’dan da süt al. Açılmamış olsun. Gerçi sütü de açıp içen sensin ya, neyse. Haa, sakın Şükran’a bulaşma. Daha yeni iyileşti kolun!”
“Off! Bu evin çırağı ben miyim ya! Bir ders yaptırmıyorsunuz insana.”
Evin büyüğü olmak kolay mı kızım? Hem ömür biter, çıraklık bitmezmiş. Öyle bir pasta ki önümüze koydukları, zehirli hepten dilimleri. Evin erkeği olayım derken, ısırgana dönüştü anneliğim. Ne kadar çiçeğim varsa soldu otuz ikimde... Camda kaldı hep bir gözüm. Pençeleri hazırda kartalken, akbaba bellediler beni. Hele o ikinci kattan düştüğün gün; öldü, dediğim gün, kaynar sular döküldü başımdan aşağı. Nasıl kızdım kendime, nasıl paraladım. Üç kuruş ayırıp da taktırmadım o camı diye, nasıl tokatladım kendimi. O acıyla birlikte yönünü değiştirdi bir anda öfkem, olduğu gibi babana dönüverdi. Bütün ateşli oklarımı ona yağdırdım. İçlerinden biri de isabet etmedi ya! Senin kırılmış kolun, benim sönmüş umudum bile getiremedi o gün onu bize. Nasıl bir memleketse artık, aldığı hiçbir şeyi tam vermedi. Burnundan kıl aldırmayanların gamsız ülkesi...
“Annee. Telefon!”
“Açsana kızım, babandır kesin. Bugün pazar. Tamam, tamam çekil, geldim.”
“Alo. Evet, benim buyurun. Ne? Parmağı mı? Nasıl koptu? Aman Ya Rabbi! Nerede şimdi? Alo! Alo…”
“Ne olmuş anne?”
“Dur kızım, dur. Koş, bir bardak su getir bana.”
“Ne oldu anne, niye dizini dövüyorsun?”
Dizimi mi dövüyorum? Kaderini dövemeyenler dizini mi dövermiş... Ah! Ah... Gitti mi şimdi parmağın Selim Bey? Yarım mı kaldın sen de benim gibi. Ne ettin be adam! Parmağının tekini gurbette mi bıraktın? Hay Allah, ne olacak şimdi! Canı nasıl acımıştır kim bilir. Çok kan kaybetmiş midir ki? Nasıl etsek acaba! Aşılmaz surlar var aramızda, bilet alsam da gidemem ki. Dağlar, yollar, denizler, sular... Çocuklar! Ne vardı şu çatının altında bizimle kalsaydın, ne vardı çekip gidecek!
“Anne! Ben geldim. Yufkanın kokusuna dayanamadım yine, ucundan biraz koparıverdim. Kızdın mı yoksa? Niye yüzün kireç gibi?”
“Yok bir şey kızım! Sen kardeşlerinle ilgilen, ben mutfaktayım.”
Ver kızım ver. Ver şu yarım yufkayı, ver açık sütü. Bütün kalmayı kim başarabilmiş ki? Bak yarım kaldı senin de şiirin, ezberleyemedin. Bunlar hep yarının habercileri. Kulak kesil kızım, aman kulak kesil! Seni geriye çeken kancalar bunlar, ucu çengelli çubuklar. Sıyrıl hepsinden, gerekirse çıkar at üstündeki hırkayı. Dikip tamir edersin, olmazsa yenisini alıp giyersin. Bak! Nasıl işliyor elim, söz konusu senin istikbalin olunca nasıl da çalışıyor. Düşünce deryasında boğulmak üzereyken bile böreğini açan kadınlardanım ben. Tezgâhın üstüne işte böyle seriyorum delinmiş yufkayı, biraz yağ, biraz peynir ekliyorum üstüne, sonra bir kat yufka daha. Yırtılan yerleri tek tek örtüyorum. Yumurtanın sarısından sürüyorum sonra, biraz güneş doğsun böreğimin üstüne, bir tutam da susam, işte hazırız.
“Hadi git şiirini ezberle kızım, kardeşlerinle ben ilgilenirim, tepsi fırında nasılsa.”
“Parmağına ne oldu anne? Kanıyor.”
“Ah! Hiç fark etmedim. Bırak bırak, ben hallederim. Sen dersinle ilgilen, ezberlemeden de çıkma sakın odandan.”
O şiir senin güvencen kızım. Yarın takip edeceğin yol taşların. Terk etme sakın kaleni. Bak bana! Ardımda kimsenin görmediği üç beş kan damlası bıraktım yalnızca. Silerim geçer. Babanın ruhu bile duymaz. Acı çekiyordur ama o şimdi, canı yanıyordur nasıl. Çıkıp gelemez de öyle hemen. Parmağını dikerler mi ki? Eskisi gibi kullanabilir mi acep? Ah be evladım, ne çok yarım oldu hayatımızda. Ne çok eksik! Dev bir makas gibi kesip attı bizi bu gurbet dedikleri. Gönlümde toprağa verdiğim adamın şimdi parmağına üzülüyorum.
*
Bitti, sonunda ezberledim anne:
Korkuyorum belki yarın geç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Yaralıya yol gözlemek güç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Kar yağar, çığ düşer yollar açılmaz.
Seller iner derelerden geçilmez
Senet yoktur ömre vade biçilmez
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Can kuşu kafeste durmaz demişler
Kaçan kuş kafese girmez demişler
Son pişmanlık fayda vermez demişler
Geleceksen bir gün önce gelsene.2
dipnotlar
1 Abdurrahim Karakoç, Demedi Deme.
2 Abdurrahim Karakoç, Demedi Deme.