Kuşlat’ta Bir Gece
Çarşamba, Ekim 23, 2024Kuşlat’ta bir gecede nasip olanlar... Abdullah’ın geri kalan dokuz gecede yaşadıkları bir sır olarak saklanıyor... Bu yolculuk sonrası, “Sırlı” mahlası, Abdullah’a miras kaldı. O erdi sırrına, biz de çıkalım tekrar Kuşlat’a.
Gece yarısı, dağ başında, bir buket karanfil… Kadim dostum Abdullah, kardeşim, yoldaşım… Birçok diyara güzel niyetlerle yolculuk ettik. Bu yoldaşlık bizi kardeş kıldı. Nebi buyruğu; kadim dostluklar yolculukta anlaşılırmış. Bu sefer teklif ondan geldi?
- Ağabey ben her yıl mübarek ayın son on günü itikaf niyet ederim. Bu güzel diyarda, farklı mekânlarda uzlete çekilmek ayrı bir bereket. Niyetim Kuşlat Camii, ne dersin birlikte gider miyiz?
- Hım Kuşlat’a niyet ettin demek. Kuşlat: Srebrenica ve Zvornik arası ta dağların tepesindeki camii.
- Evet ağabey, geçenlerde hiç gitmedim demiştin, niyetime de sen vesile oldun. Ne dersin?
- Aslında güzel olur, bilemedim şimdi. İşleri ayarlayabilirsem olabilir.
- Nasıl dersen ağabey, teklif var ısrar yok. Senin meşgalen çok. Lakin ben gideceğim bilgin olsun.
- Aslında güzel bir fırsat, ne de çok ihtiyacım var kenara çekilmeye. Sessizliğe, kendimle kalmaya. Meşgale bitmiyor. On gün izin alsam nasıl olur? Hadi aldım diyelim, ramazanda aile yalnız kalacak. Aklımda onlarca soru, birikmiş yüklerimin sorguları. Dünyadan kaçış yollarını arıyorum. Dost hâlden anlarmış…
- Ağabey istersen cumadan gidelim sen hafta sonu kalırsın, pazar dönersin. İki gün beraber sahur yapar, iftarımızı dağların sessizliğinde, semaya ve Mevla’ya yakın Kuşlat Camii’nde yaparız ne dersin?
- Eyvallah derim. Yaparız tabii. Haydi bismillah, niyet edelim o vakit cuma sabahı çıkıyoruz yola.
Güzel yolculuklara hep bir niyetle başlardık. Bitmeyen yolculuğa yeni niyetlerle niceleri eklendi. Aramızda bir ahitname oldu, kim güzel bir fikirle gelirse, o fikre niyetlenerek, vakti gelince de yola koyuluruz. Böyle birçok niyete yolculuk ettik ve yolculuklar biriktirdik. Şimdiki rota Kuşlat Camii. Bosna Hersek’e fetih için gelen Osmanlı askerlerince Konjevic Polje ile Zvornikarasındaki bir dağın tepesine inşa edilen bu camii “fethin simgesi” olarak nitelendiriliyor Konumu itibariyle kartal yuvasını andırıyor. Camiye ulaştığınızda, kartal bakışıyla doğanın bütün ahengini gözünüze ve gönlünüze dolduruyorsunuz. Güzele ulaşmak meşakkatli elbet, camiye de ulaşım zor olduğu için burada vakit namazları kılınmıyor. Ayaklarıyla değil kalpleriyle yürüyenlerin ulaşabileceği bir mekân.
***
Seher vakti yola koyulduk. Saraybosna’dan yaklaşık dört saat sürüyor yolculuk. Mesafe yakın, lakin Balkan yolları, dağlık ve tek yön biraz meşakkatli oluyor. Biz de seviyoruz bu zahmeti. Refik sağlam olunca, yol rahmet oluyor. Abdullah’ın yola çıkınca ilk vazifesi sefer duasını okumak. Dua ruhumuza bir esenlik, yolumuza anlam katıyor. Ezgilerle, yolculuğu neşelendiriyoruz. Bazen de sessizliğe bürünüp kendi içimize çekiliyoruz.-Ağabey şu yolların güzelliğine bakar mısın? Bir yanda yılkı atları diğer tarafta dümdüz yeşilova. İnsanın inip şu atlarla koşturası geliyor.
-Öyle mi Abdullah’ım, durayım istersen. Bu heyecanla sen yılkı atlarıyla koşarak gelirsin.
-Ağabey âlem adamsın, teklifin de hoşuma gitmedi değil…
-Manzarada başka ne var, anlat da ben de bileyim etrafımda olup biteni. Yola dikkatle odaklanmaktan başka bir şey göremiyorum. Ağabeyini şoför belledin, sür dersin sadece.
-Estağfurullah ağabey, e sen de vermiyorsun ki sürelim. Ha ustanın yanında çırağa düşmez ama istersen alabilirim.
-Hadi yine kıvırdın dümeni, sen manzaraya odaklan ben yola. Yol güzel diyara olunca, senin gibi refikle ben de payıma düşeni alıyorum. Yolculuk âşık atışması gibi geçer Abdullah’la. Yol nasıl geçti bilmiyorum, Kuşlat göründü. Göğe doğru kafayı çevirince, semaya yakın bir noktada bulutların içinde, gökteki bir yıldız gibi duruyor Kuşlat. Aracı kenara çektik, yerden göğü biraz seyrettik.
- Abi Cuma’ya bir saat var, yol kenarında bırakmayalım aracımızı. Kuşlat’a buradan ulaşımı kolaylaştırmışlar merdiven yapmışlar lakin son geldiğimde köyün içinden bir patika yoldan tırmanmıştım, orası daha rahat ve araç köy içinde daha güvende olur. Yoldan gelen geçen necidir bilinmez.
-Doğru söylersin, rehber sensin nereye dersen oraya. Köyün içine aracı park ettik, patika yoldan Kuşlat’a devam ettik. Ağaçlara işaretler koymuşlar, Camiye giden yolu gösteriyor. Yarım saatlik yürüyüşle vardık Kuşlat Camii’ne. Oh mis gibi dağ havasını soluduk. Cuma’ya daha bir saat var, insanlar gelmeye başlamış. Malzemelerimizi bir kenara koyup, bize merakla bakan gözlerle tanışmaya başladık. Boşnaklar sıcakkanlı ve misafirperver insanlar. İlk tanıştığımız amcada caminin mütevellisi, emektarı Necat amca. Abdullah hemen mevzuya girdi, namaz başlamadan işi garantiledi. Hayır işlerinde de pek mahirdir kardeşim. İtikaf için geldiğimizi duyunca Necat amcanın gözleri açıldı. Sağında solunda kim varsa bizden ve niyetimizden bahsetti. Ah be Necat Amca, ibadetin gizlisi makbuldür, ifşa ettin bizi gelene gidene.
-Gençler Türkiye’den, Saraybosna’da öğrencilermiş. Biliyor musunuz, buraya itikafa gelmişler. On gün misafirimiz var ahali haberiniz olsun.
-Dur be Necat amca ne yaptın, Biz Allah’ın misafiri olmaya geldik. Neden yük yükledin köylüye. Hem Türkiye’den gelen misafir hem de güzel niyetlerle gelen misafir diye bütün köy halkı seferber oldu bizi ağırlamak için. Köylü davette yarışıyor, iftara, sahura davet edenler, evimde müsait oda var bizde kalın diyenler… Utancımızdan yerin dibine girdik.
-Abdullah’ım ne yaptın sen, ifşa ettin bizi. Şimdi her birine sen gidersin artık. Ben buradayken camiden ayrılmak yok. Ehl-i keyif Abdullah seni. Bir lokma bir hırka dedik. Kadife kaftanlar içinde bulduk kendimizi.
-Ağabey olay bende, Necat amca ile çözdüm meseleyi. Bugün Drinyaç köyünün iftarı varmış oraya geliriz, köy iftarında her birinize misafir oluruz dedim. Sağ olsun anladı hâlimizden, kabul etti. Caminin de anahtarını aldım şimdi, mekân bize emanet.
-Kardeşim sen akşama iftara mı söz verdin?
-Evet, abi yanlış mı yaptım ne oldu?
-E iftar sonrası teravih, sonrası bir hayli geç olur, zifiri karanlıkta bu patika yolu nasıl çıkarız?
-Abi sen demiyor muydun “bu yollar ayaklarla değil kalple yürünür” kalp kalbe verir buluruz yolumuzu.
-Bırak romantizmi kardeşim, geç vakit biraz zor olur. Neyse söz vermişsin artık, yapacak bir şey yok.
-Güven bana ağabey, rehber sensin demiştin. Olay bende. Gecenin zifiri karanlığında bu dağda ne işimiz var? Ah be kardeşim yine senin romantizmine kapıldık. Neymiş efendim köylünün davetine icabet etmek gerekir, insanları kırmayalım. Köfte demiyor ki Boşnak iftarlarının zenginliğini tadalım. Oh mis gibi topa (peynir eritmesi) ile iftar açalım, sonra çorba, derken peçenya (közde kuzu yani) sonra Boşnak börekleri ve envai çeşit tatlılar… Ardına da mis gibi bir kahve. Hep derim sana, keyif adamı seni. İyi de oldu hani; muhabbet de, ikram da zengindi.
- Abi ne güzel yol değil mi? Dağlar sessiz, biz iki yoldaş sessizliğin içinde Kuşlat’a yol alıyoruz. Köylüyle de iftar ne güzel oldu değil mi? Ne kadar kadirşinas insanlar.
- Hım evet öyle.
- Sessizlikte yürümek istiyorsun anlaşılan, neyse seni sana bırakayım ağabey. Oh ışığın da feri kalmamış sönerse zifiri karanlıkta yol buluruz artık. Hikâyelerdeki gibi bir ateş böceği rehberlik eder bize. Sıkıntı yok sabahtan yürüdüydük yola hâkimiz.
- Sen varsın ya kardeşim, ateş böceğine ne gerek. Sabrımı zorluyor farkında değil. Hikâyeymiş, ateş böcekleriymiş. Tövbe Ya Rabbi, sabır. Gündüzün bereketi varken, gecenin şerri. Tövbe tövbe! Güzel niyetlerle geldiydik, niyet sağlam, varırız elbet. Hım etraf ne kadar da güzel. Etrafta bir şey yok. Aman ayağımız kaymasın uçurumdan yürüyoruz. Hele bir varsaydık camiye. Allah’ım sen esirge bizi.
-Ağabey nasibe bak sen, gündüz aydınlık içinde yürüdüğümüz yolda göremediğimiz nasip. Dağların bekçileri var burada. Osmanlı mezarları. Aman Allah’ım nasıl da görmedik sabah. Şaştım kaldım, sanki farklı bir yola saptık şimdi.
-Ateş böceği seni, Allah yolumuzu saptırmasın. Bu ana nasipmiş buluşma demek.
-Hakikate râm olan göze karanlıklar aydınlık olur. Görmeyene her şey aydınlık olsa da karanlık olur.
-Ne güzel kelam ettin kardeşim. Elhamdülillah bereket oldu. Yol meşakkatli olunca, bereketi de bol oluyormuş gerçekten.
-E abi dedim sana güven kardeşine, görelim Mevla neyler!
- Tamam şımarma hadi, az da olsa yolumuz var. Hele bir varalım mekâna.
-Vardık say, geldik say.
- Varmadık Abdullah, gelmedik. Yolcu yolda gerek.
- Yoldayız abi, sapmadık. Ne yolculuk Allah’ım, göz gözü görmüyor. Ay ışığı eşliğinde yol yürümek kırk yıl düşünsem de aklıma gelmezdi. Dost için yeri gelince düşünmeden aksiyon almak gerekti, ben ve ruhum bu ahenge eşlik ettik. Gecenin gergin sessizliği eşliğinde biz dağı yürüdüğümüzü zannettik…
***
-Abdullah, dağda karanfil biter mi?
-Ne karanfili ağabey ne gezer ormanda karanfil.
-Bak hele bu nedir?
-Karanfil.
-E ben ne diyorum kardeşim?
-Ne gezer dağda karanfil?
-Üzerindeki notu tercüme edersen anlarız kardeşim. Benim Boşnakça malum.
-Ah be ağabeyi, nasip mi desem ne desem bilemedim. Bu rastlantı değil. Sabah geçtiğimiz yol, tekrar yürüyoruz. Ama sabah görmediklerimizi görüyoruz. Sen görmezsen delirdiğimi düşüneceğim. Bu nasıl bir gece?
-Kardeşim bırak konuşmayı da ne yazar söyle? Üzerinde asker fotoğrafı da var, kimmiş o asker, ne olmuş, bu dağda işi neymiş?
-İsa imiş ismi, bu dağdan göğe yükselmiş?
-Tövbe tövbe ne dersin, bırakır mısın dalga geçmeyi!
-Estağfurullah ağabey ne dalgası. İsa 1995 senesinde bu dağlarda şehit olmuş, mezarı bulunmayan yiğitlerden. Bugün doğum günüymüş, Kuşlat’ı ziyarete gelen ailesi, İsa adına bu buketi bırakmış.
-Abdullah biz nereye yürüdük?
Bir dağ yürüyüşü ki durmadan kendimize yürüdük
Yol hiç bitmedi, susmadı sular
Biz o dağda hep kendimizi yürüdük
Kalktı perdeler, göründü cihan
Durduk, eğildik, döndük…*
Kuşlat’ta bir gecede nasip olanlar... Abdullah’ın geri kalan dokuz gecede yaşadıkları bir sır olarak saklanıyor... Bu yolculuk sonrası, “Sırlı” mahlası, Abdullah’a miras kaldı. O erdi sırrına, biz de çıkalım tekrar Kuşlat’a.
dipnot
*Kemal Sayar
Bağlar'ın 6. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın tüm sayılarını okumak için tıklayın.