"Şiirle İlk Bağım Ana Dilim Türkçeyi Öğrendiğim Esnada Oluştu"

Çarşamba, Ağustos 2, 2023

Batı Trakya’nın genç şairlerinden Ayşe Adem’le yeni çıkan şiir kitabı Kuşa Benzeme Oyunu’nu ve beraberinde şiir ve edebiyat yolculuğunu konuştuk. Şiirle olan bağının kişisel tarihinde ana dilini ilk öğrendiği zamana kadar dayandığını ifade eden Ayşe Adem, şiirinde kullandığı imgelerden şiir yolculuğunda uğradığı duraklara, edebiyat yaşamına dair pek çok ayrıntıyı Bağlar’a anlattı.

Annemin bana, Yunus Emre hazretlerinin “Sordum Sarı Çiçeğe” kasidesini sürekli olarak okuması ve bunun doğal sonucu olarak konuşmaya başladığım ilk zamanlarda bu kasideyi ezberlemem,  söze ve şiire dair kalbî bir bağımın oluşmasını sağladı.

SÖYLEŞİ: HÜSEYİN MEHMET 

Bildiğimiz kadarıyla şiirleriniz Batı Trakya’da çıkan dergilerin yanı sıra Türkiye’deki dergilerde de yayımlandı ve şimdi bir de şiir kitabınız var. Hayırlı olsun. Şiire dair yürüyüşünüz nasıl başladı? İlk bağınız nasıl oluştu dilerseniz buradan başlayalım.

Sağ olun, çok teşekkür ederim. Bu sorunun cevabı, benim için çok önemli bir yere sahip. Şiirle ilk bağımın anadilimi edindiğim esnada oluştuğunu düşünüyorum. Annemin bana, Yunus Emre hazretlerinin “Sordum Sarı Çiçeğe” kasidesini sürekli olarak okuması ve bunun doğal sonucu olarak konuşmaya başladığım ilk zamanlarda bu kasideyi ezberlemem,  söze ve şiire dair kalbî bir bağımın oluşmasını sağladı.

Akabinde ilkokul çağında okunan mükerrer şiirlerin bende etkisi baskın oldu. O çağda okuduğum ve ezberlediğim şiirlerin, yoğun duygulara karşılık geldiğini, kalbimde ve kişiliğimde derin izler bıraktığını söyleyebilirim. Anneme ve yağmura yazdığım ilk şiirlerim yine o yıllara, o yaşlara tekabül ediyor. Bu şiirleri annem başta olmak üzere ailemin tüm üyelerine tek tek okuduğumu anımsıyorum. Şiire dair yürüyüşümün yıllar boyunca şiirle birlikte yürüyüşümle iç içe geçtiğini ve böylece başlamış olduğunu söyleyebilirim.

Daha çok şiirde karar kılışınız nasıl oldu?

Şiirin varoluş sancısı çeken insanın şifa arayışında; doğru yerden bakıldığında hakikate bir kapı aralaması ve bu anlamda şiirin hem kişinin kendi içerisinde bir yolculuğa denk gelmesi hem de hâlihazırda çok daha büyük ve anlamlı bir yolculuğun parçası olması… İşte şiire tam olarak bu noktadan bakıyorum. Yani  “mutlak hakikati arama işi” dendiği noktadan başlayarak.

Bununla birlikte okurla şairin şiir üzerinden kurduğu bağın kavi, derin ve kalbî olması hasebiyle de şiir çok özel bir yere sahip. Şiirin her okuyanda farklı duygulara, farklı his ve düşüncelere yol açması ve kişiyi hayal gücünün sınırları ölçüsünde, her yeni okuyuşta, başka başka birbirinden farklı yolculuklara çıkarması da bunu doğruluyor. Şiir yazarken sözün bütün imkânlarını kullanabilmek, yeni söz dizilimlerini keşfetmek, olabildiğince derinlere dalarak sözün sınırlarını zorlamak da buna, daha geniş bir zemin ve imkân sağlıyor. İşte bu yüzden şiirle daha çok iç içe olduğumu, karar kılıştan çok samimi bir bağ kurduğumu söyleyebilirim.

Şiir yolculuğunda kimleri okumuştunuz? Kimlerden beslendiniz, etkilendiğiniz şairler kimlerdi?

Bu yolculukta kitaplarını okumuş olduğum isimleri saymam mümkün olmayabilir. Yerli ve yabancı pek çok değerli şair ve yazar var elbet. O yüzden sanırım bu sorunun cevabı, sorunun doğası hasebiyle tamamlanmayacak ve yarım kalacak. Yine de cevap vermeye bir yerden başlamam gerekirse; tasavvuf edebiyatıyla büyümüş bir çocuk olarak; Yunus Emre Divanı’ndan başlayarak, klasik Türk şiirinin etkisinden bahsetmeliyim. Yine devamında bu sorunun cevabına biraz daha yaklaşabilmek için, üzerimde büyük etki bırakan o yıllara, yeniden ilkokul yıllarıma dönmemiz gerekecek.

Eğer ismen zikretmem gerekirse, o yıllarda özellikle Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Âkif Ersoy, Arif Nihat Asya, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimlerin şiirlerini okur, en başta belli başlı törenler ve merasimler olmak üzere ve geri kalan zamanlarda da evde, bol bol okur, ezber ederdim.

Daha yakın döneme gelecek olursak Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Turgut Uyar, Gülten Akın, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Turgut Cansever, Didem Madak, Attila İlhan ve Abdurrahim Karakoç gibi şairleri titizlikle okuduğumu söyleyebilirim. Sorunun cevabı uzayıp gidebilir, o sebepten burada böylece yarım bırakırken aynı zamanda tamamlamış olayım. İnsan. Gökyüzü ve kuşlar.

 

Batı Trakya’da edebî hareketlilik var mıydı siz yazmaya başladığınızda? Bu anlamda sizi şiire sevk eden birileri olmuş muydu?

Yazmaya başladığım ve şiirin benim için ne ifade ettiğini düşündüğüm ilk zamanlarda yazdığım bir şiiri edebifikir.com sitesine göndermiştim ve böylece ilk şiirim orada yayımlanmış oldu. Tam da Batı Trakya içerisinde bu anlamda bir arayış içerisinde olduğum o dönemlerde, güzel ve unutulmaz bir tevafuk olarak herkese umut olacak olan Fiyaka Dergisi’nin tohumları atılacak, yayın hayatına başlayacak ve bu anlamda işte Batı Trakya’daki evim diyeceğim o yer olacaktı.

Böylece Batı Trakya’da Fiyaka dergisine Türkiye’de ise uzun yıllardır okul görevini üstlenmiş olan Yedi İklim ve Dergâh dergilerine şiir ve yazılarımı göndermeye başlamıştım. Kervan yolda düzülür diyerek, içimdeki çiçeğe durmuş olan o umutla yola çıkışım hafızamda ve hatıralarımda hep taze kaldı. O günden bugüne şiir yolculuğum ve serüvenim devam etmekte.

En başa döndüğümde ise; şiire, en başta söze, sözün özüne, özündeki güzelliğe sevk eden kişi olarak annem çıkıyor karşıma. Annem böyle yaptığının, farkında olarak ya da olmayarak, yukarıda da bahsettiğim gibi, ezberlettiği şiirler ve ilâhiler sayesinde daha çok küçük yaşlarda kuvvetli bir biçimde sözle olan bağımı oluşturdu. Buradan anneme gönülden teşekkür etmek istiyorum!

Devamında Türkiye’deki dergilere yazı ve şiirlerimi göndermemin elzem olduğunu söyleyerek, beni her daim yüreklendiren ve yol gösteren kişi eşim olmuştur ve kendisinin üzerimdeki emeği büyüktür.

Şiirlerinizi iki başlığa bölmüşsünüz: Eksik ve Sen olarak. Eksikle başlamanızın bir anlamı var mı?

İlk şiir kitabımı ne yaparsam yapayım tamamlayamayacağımı hissettiğim için böyle başlamak istedim. Bütün yazmış olduğum ve yazacak olduğum şiirlerin hepsini buraya da eklesek yine eksik kalışına. Eksik’le başlamak; aynı zamanda kendi eksikliğime ve acziyetime denk geliyor. Bana bunu her daim hatırlatması için orada, en başta duruyor. Bunun yanında bu kitabı okuyan her bir bireyin de kendi eksikliklerine işaret edebilmesi için oraya bırakılmış bir başlık. Sözün özü; insanın Allah karşısındaki acziyetini ifade ediyor.

İkinci bölümdeki “Sen” ise insanın kendisine tekabül ediyor. Her iki başlık yan yana getirilip tamamlandığında da eksik ve aciz olan insan çıkıyor karşımıza.

Kullandığınız imgeler arasında en çok anne imgesi öne çıkıyor. Sizin için neye tekabül ediyor?

Anne benim için hayatın kendisine tekabül ediyor. Anne; yetişkin bir birey olan insanı daima çocukluğuna bağlayan ana damar, ana hat (bu kelimeleri kullanırken dahi anne (ana) diyor oluşumuzdaki çarpıcı gerçeklik), karşılıksız ve saf sevgi kaynağı. Arınmışlık ve günahsızlık anına; o ilk ana ve orada ortaya çıkan hikmete işaret ediyor. Anne; doğum anına, candan can kopmasındaki mucizeye, yeni bir hayatın başlangıcına, cennetle birlikte anılmış olan o insana denk geliyor.

Son olarak kendi kişisel yolculuğumda bendeki anne tezahürlerinin bu karşılığı bulmasına vesile olan anneme ve kuvvetli bir biçimde, annemden ayrı görmediğim babama karşılık geliyor.

"Acıyı izliyor dünya/Çok modern/Bir acıyı daha/herkes kendi camından/Ellerindeki ve evlerindeki" (s. 22) Modern zamana dair göndermeleriniz ve bir hesaplaşmanız var gibi… Kendi çağını nasıl tarif ediyor bugünün şairi?

Cevap vermeye işin kolay ve görünen kısmından başlamak gerekirse, çoğu kez bu zamana ait değilmişim gibi hissediyorum. Ait olduğum zamandan, bir zaman makinasıyla bu zamana gelmiş gibiyim. Ve makina bozulmuş, artık çalışmıyor. Fakat esasen zor olan ve hepimizin yüzleşmesi gereken önemli bir nokta var ki; o da tüm suçu zamana yükleyerek hiçbir yere kaçamayacağımızdır! Makina falan bozulmadı yani aksine burada bir ironi gizli! Meselenin (buzdağının) görünmeyen (kısmı/yüzü) boyutu çok daha derin ve tam olarak buranın anlaşılabilmesi ise oldukça mühim. Aslına bakacak olursak zamanı; o zaman ya da bu zaman yapan insanların ta kendisi. “Modern” zamandan çok kendini “modern” olarak tanımlayan, hissiz ve tepkisiz, vicdanını kör kuyularda bırakmış, kendi söylediği yalanlara ilk kendini inandıran, tüm değerleri yerle bir ederek sahte pırıltılar içinde “yaşamayı” altın tepside sunan yığınlarla bir alıp veremediğim var, evet! Bunu, farklı bir zaman ve zeminde, ayrıca konuşmak isterim.

Yazdığım şiirler bu yönüyle bir başkaldırı olarak düşünülebilir ve de tüm olup bitene rağmen dipdiri bir umut olarak! Veciz bir ifadeyle bunun adı tam olarak: Çağa direnmek! Ve dahi harekete geçme çabası içinde olmak!

Anne, uyku, rüya ve kuş imgeleri şiirinizde büyük bir yekûn tutuyor. "Hep oruçludur şimdi o/ kuşlar tutar yüreğinden/ kanat çırpar gökyüzünde/akşam ezanından önce"(s. 12) Kitaba başlık olan kuşları da ürkütmeden soracak olursak sizin göğünüzde kuşlar neye denk geliyor?

Kitabın başlığında Ferîdüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr isimli eserine bir atıf bulunuyor. Göğümdeki kuşlar yola ve yolculuğa denk geliyor esasında. Peki, biz bu yolculukta hangi kuşuz, asıl soru ve asıl mesele bu. Cevabını okura bıraktığım bir soru bu, cevap herkesin kendi kişisel yolculuğunda gizli.

İnsanın hakikat arayışındaki kanat çırpışını, çırpınışını, direnişini, mücadelesini, dirilişini ve nihayet uyanışını işaret eden kuşlar kanat çırpıyor bu başlığın ve bu kitabın göğünde.

Kuşlar yalnızca görünen anlamlarınca ele alındıklarında dahi cıvıl cıvıl sesleriyle baharın gelişine, umuda, özünü gür kılmaya, inanca, cesarete, gülüşe, sımsıcak bir kucaklaşmaya, hasrete, vuslata ve güzel olan her şeye tekabül ediyor.

"Bir güvercin ve bir örümceğin birlikte anılmalarını fikret/Ve bir kaderi vardır mağaraların da elbet" (s. 14) ve "Diktiğin ağaçlar kadar hayat/Meyvesini yiyemeden gittiğin/İşte gerçek İşte yalan"(s. 36) Metafizik bağlamla eğlenmiş bir temeli de var şiirinizin. Bunu besleyen ana damar nedir sizde?

Bu sorunun cevabı kitap ya da kitaplar edebilir. Bu sebepten izninizle bir cümleyle cevap vermeye çalışacağım. Bunu besleyen ana damar, öze dönüş çağrısına kulak vererek, karınca misali dahi olsa, bu hayata gelişimizdeki amacı anlamaya çalışma çabası ve hakikatle karşılaşabilme, hakikate ulaşabilme umududur.

Söyleşi için teşekkür ediyoruz.

Asıl ben teşekkür ederim.



Bağlar'ın 3. sayısını okumak için tıklayın.

Bağlar'ın 2. sayısını okumak için tıklayın. 

Bağlar'ın ilk sayısını okumak için tıklayın.




İlgili Haberler

yurtdisi-vatandaslar
Yurtdışı Vatandaşlar

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) Türkiye ve Hollanda arasında 19 Ağustos 1964’te imzalanan İş Gücü Anl

Cuma, 03 Mayıs 2024

hafiza
Hafıza

1924 yılında "Agiou Titou" adıyla kiliseye çevrilen Fazıl Ahmet Paşa (Vezir) Camii , hâlen kilise olarak kullanılmaktadır. E

Perşembe, 02 Mayıs 2024

baglar
Bağlar

Kuzey Makedonyalı genç yazar Özlem Kurt ile YTB'nin Soydaş Edebiyatı Destek Programı (SEDEP) kapsamında yayımlanan ilk kitabı

Salı, 30 Nisan 2024