"Sözün Üstünlüğünü Yeniden Kurmak İçin Ehillerin Sözüne Kulak Vermeliyiz"
Cuma, Şubat 21, 2025
Gümülcineli yazar Bilal Sarı Mahmut ile geçtiğimiz aylarda SEDEP kapsamında yayımlanan ilk kitabı Önce Söz Vardı’yı ve yazarın ilk kitabına uzanan edebiyat yolculuğunu konuştuk.
SÖYLEŞİ: NADA DOSTİ
Görüntünün hüküm sürdüğü bir çağda sözün görüntüden daha büyük anlamları taşıdığına dair bir uyarı, bir çağrı gibi kitabınız. Peki, sözü yüceltmek için nasıl bir reçete öngörüyorsunuz? Hangi söz bizi görüntünün hükümranlığından kurtarır?
Öncelikle içinde bulunduğumuz çağın bizlere aktardığı değerleri çok iyi çözümleyip üzerimizdeki etkilerini anlamamız gerektiğine inanıyorum. Bizler modern çağın insanlarıyız. Peki, modernlik nedir? Birçok kişi modernliğin giyim kuşamdan ibaret olduğunu sanıyor. Hâlbuki modernlik bir inanç ve yaşam biçimidir. Modernite, “Orta Çağ” (kimilerine göre “Karanlık Çağ”) olarak adlandırılan ve dinî yaşamın ön planda olduğu döneme bir tepki olarak doğmuştur. Modernleşme Tanrı merkezli düşünceden ve yaşamdan ayrılıp insan merkezli düşünceye ve yaşama geçmek demektir. Bu anlayışa göre her şeyin ölçüsü insandır; iyi ve kötüyü Tanrı değil, ancak insan belirler. İnsan kendi kaderini kendi eline aldığına göre de Tanrı’nın artık bir işlevi kalmamıştır. Nietzsche bu yüzden “Tanrı öldü.” der. Tanrı’nın bir işlevi kalmadıysa onun “söz”ünün yani kutsal kitaplarının da değeri kalmamış demektir. İşte sözün değerini kaybetmesi de bundandır. İslam inancına göre o değerinden bir şey kaybetmez aslında. İnsanların bu kavrama bakışını anlatmaya çalışıyorum. Sözün değerini yitirmesiyle birlikte imajın önü açılmıştır. “Bir resim bin kelimeye bedeldir.” anlayışı modernitenin sonucudur. Gerçekten de bir resim ile çok şey anlatmak mümkündür. Ancak resimlerle iletişim kurmak veya düşünmek pek mümkün değildir. Düşünmek için mutlaka kelimelere ihtiyaç duyarsınız. Zaten günümüzde bizleri görsellik bombardımanına tutan sosyal medya gibi araçlar da düşünmemizi istemez. Sadece eğlenmemizi isterler. Bu da çağımızın bir diğer özelliğidir: Haz ve hız çağında yaşıyoruz. Ben “söz” kelimesiyle yalnızca günlük hayatta kurduğumuz cümleleri kastetmiyorum. Ben insan sözünün yanında Tanrı “söz”ünü de kastediyorum. Biz hem insan sözünün hem de ilahi kelamın değerinin çok iyi bilindiği bir medeniyetin varisleriyiz. Modern çağın ve imajın tahakkümüne karşı en sağlam sığınak tabii ki Allah sözüdür. Yukarıda Nietzsche’nin bir metaforuna atıfta bulunmuştum, oradan devam edeyim. Düşünür Tanrı’nın ölümünden sonra “Peki biz şimdi ne yapacağız?” diye şaşkınlıkla sorar. Çünkü Tanrı’nın ölmüş olması tefekkürün de bitmiş olması demektir. Oysa biz Allah’ın Hayy ve Kayyûm olduğuna inanırız. Hayatın kaynağı Allah, onun sözü olan Kur’an-ı Kerim tefekkürün en hakiki kaynağıdır. O hâlde modernitenin insanlığı yozlaştıran hazzına ve şaşkına çevren hızına karşı tefekküre dönmek gerekir. Sözün üstünlüğünü tekrar sağlamak için ne yazık ki hazır bir reçete veya sihirli bir değnek yok. Fakat atılabilecek adımlar var elbette. Jacques Ellul, Sözün Düşüşü adlı kitabında sözün değer kaybetmesinin sebeplerinden birinin de ehil olmayan kişilere gereğinden fazla söz hakkı tanınması olduğunu yazar. Dolayısıyla yapabileceğimiz ilk işlerden biri ehil kişilerin sözlerine ve yazılarına kulak vermek olacaktır. Burada ehil kişiler kimdir sorusu akla geliyor elbette ve bu yanıtlanması zor bir soru. Ancak toplumumuzu var eden ve tarih sahnesinde rol almasını sağlayan değerleri yansıtan klasik eserleri (Kutadgu Bilig gibi) okumak, başlamak için iyi bir nokta olur diye düşünüyorum. Bunun yanında dijital teknolojinin de artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası hâline geldiğini kabul edip onun sağladığı imkânlardan yararlanarak insanlara maneviyatın önemi anlatılabilir.
Yunancayı da çok iyi konuşan ve yazan birisi olarak Türkçenin sizin edebiyatla ilişkinizdeki yeri ne oldu? Türkçenin ana diliniz olmasının yanı sıra Yunancayı da bilmek size edebiyat ve düşünce sahasında nasıl kapılar açtı?
Türkçe ve Yunanca bilmek bana “bir lisan bir insan” atasözümüzün ne anlama geldiğini yaşayarak görme imkânı sunuyor. Çünkü insanın öğrendiği her dil kendisine yeni düşünce kapıları açıyor. Bir konu üzerinde Türkçe düşündüğünüzde farklı, Yunanca düşündüğünüzde farklı sonuçlara ulaşabiliyorsunuz. Aynı zamanda farklı kaynaklara ve farklı görüşlere de ulaşma imkânınız oluyor. Bu bakımdan Türkçe bilmem ve özellikle Yunanistan’da aldığım üniversite eğitiminden sonra Türkiye’de yüksek lisans eğitimi almış olmam benim zihnimde bambaşka ufuklar açtı. Çünkü Cemil Meriç, Nurettin Topçu gibi çok önemli düşünürlerin eserlerini keşfetme şansım oldu. Böylece yalnızca Batılı aydın ve ediplerin hayat görüşleriyle sınırlı kalmayıp Müslüman düşünürlerin fikirlerine ulaşmam mümkün oldu.
Yayımlanan ilk kitabınız nasıl bir yolculuğun sonunda meydana geldi?
Bu soruya bir öncekinden devam ederek cevap verebilirim. Ana dilim Türkçe olsa da Yunanistan’da yaşayan biri olarak ilkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Türk azınlık okullarında almış olmamın ana dilimi iyi bir seviyeye getirebilmemde büyük faydası oldu. Çünkü bu okullar özerk bir statüye sahip ve bu yüzden derslerin birçoğu Türkçe olarak veriliyor. Türk edebiyatının önemli eserleriyle de ilk olarak bu eğitim sürecinde tanıştım. Eğer bu okullara gitmeseydim, Türkiye’den gelen öğretmenlerden ders almasaydım, herhâlde yazarlık gibi bir idealim olamazdı. Tabii benim yazmaya başlamam üniversite eğitimimi tamamladıktan sonra oldu. Yunanistan’ın başkenti Atina’da geçen üniversite yıllarımda psikoloji biliminin yanında antik Yunan felsefesini ve biraz da modern Batı felsefesini öğrenmiş oldum. Bu nedenle ilk yazılarım psikoloji ve biraz da felsefe konularıyla ilgiliydi ve bölgemizde yayın hayatına yeni başlayan Fiyaka dergisinde yayımlanıyordu. Tabii ilerleyen yıllarda bölgemizdeki başka dergilere de yazdım. Türkiye’de yüksek lisans eğitimine başlayınca sosyoloji alanında da edindiğim bilgiler sayesinde bu alanla ilgili konularda da aynı dergiye yazmaya başladım. Seçtiğim konular genellikle bir azınlık statüsünde olan Batı Trakya toplumunda var olduğunu gördüğüm veya düşündüğüm sorunlarla ilgiliydi. Yazarak içinde yaşadığım topluma faydalı olmak, aldığım eğitimin karşılığını vermek istedim. Başka hiçbir beklentim yoktu. Niyette kusur olmayınca akıbette hayır oluyor. Fiyaka dergisi sahibi sayın Hüseyin Mehmet’in yol göstermesiyle -kendisine buradan tekrar şükranlarımı sunuyorum- T.C. Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yurtdışı Türkler Ve Akraba Topluluklar Başkanlığının “Soydaş Edebiyatı Destekleme Programı”na başvurdum ve böylece kitabım ortaya çıktı.
Edebiyatınızı besleyen ana damar nedir?
Genellikle günlük yaşamda karşılaştığım olaylar, insanların dünyaya bakış açıları, modern hayatın ve teknolojinin üzerimizdeki etkileri üzerine okumalar yapmayı ve yazmayı seviyorum. Teknolojinin getirdiği yenilikler kadar, bu yeniliklerin insan ilişkileri ve toplumsal yapılar üzerindeki etkilerini de irdelemeye çalışıyorum. Ayrıca yazılarımda okurlarıma farklı bakış açıları sunmayı hedefliyorum. Her bir yazımda, okurların kendi yaşamlarına dair yeni farkındalıklar kazanmalarını ve kendi deneyimlerini sorgulamalarını sağlamak istiyorum. Hangi yazarlardan etkilendiğimi sorarsanız, yukarıda da bahsettiğim Cemil Meriç, Nurettin Topçu gibi düşünürleri sayabilirim. Ama bunlara merhum hocam Prof. Dr. Hüsamettin Arslan’ın eserlerini da mutlaka eklemek isterim. Onun okurlarla sohbet eder tarzdaki yazılarına benzer şekilde yazmaya çalışıyorum. Bu nedenle yazılarımda samimiyet ve içtenlik benim için çok önemli.
Dergiler sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ben dergicilikle çocukluk yıllarımda tanıştım. Çocukluğumda, Hür Hakka Davet adında yayımlanan bir dergi vardı. Yazıhanesi mahallemizde bulunuyordu. Sahibi Hasan Paçaman Bey, beni ve mahallemizdeki diğer çocukları yazıhanesinde toplar ve yazılarını hazırlaması için bizden yardım isterdi. En azından biz öyle sanıyorduk çünkü o aslında bize bu yolla kitap okumak ve okuduklarımızı mütalaa etmek için fırsat sunuyordu. Ayrıca bilgisayar kullanmayı da öğreniyorduk ki bu o dönemlerde çok değerliydi. Çünkü henüz bilgisayar çok pahalı bir cihazdı ve çok az kişide bulunuyordu. Sonuç olarak bu şekilde yazıhaneye gelip giden mahallemizdeki çocukların hemen hepsi erdemli gençler ve yetişkinler olarak hayata tutunmayı, kendi ailelerini kurmayı başardı. Birçoğu üniversitelerin iyi bölümlerinden mezun oldu. Bu yüzden dergiler bence çok değerlidir. Çünkü dergilerin okuyup öğretmenin yanı sıra insanların hayatına dokunan bir yanları var. Kitap yazmak herkese nasip olmaz ama dergiye yazmak herkes için mümkün bir hedeftir. Aynı şekilde kitap yazarlarına ulaşmak zordur ancak dergi yazarlarına ulaşmak kolaydır. Dolayısıyla dergiler insanlar için bir rehber, bir ifade aracı veya duygusal bir sığınak olabilir diye düşünüyorum.
Kitabınız III. Uluslararası Genç Yazarlar Buluşması’nda İstanbul’da, Rami Kütüphanesi’nde ilk defa okuycuyla buluştu, bununla ilgili hisleriniz nelerdir?
Evet bu gerçekten harika bir duygu. Kendimi ilk defa bu kadar değerli hissettiğimi söyleyebilirim. Kitabım oldukça ilgi gördü ve birçok insan üzerinde konuşmak, bilgi almak istedi. Bunu görmek beni çok mutlu etti. Burada ayrıca farklı ülkelerden yazarlarla tanışma ve yeni dostlar edinme fırsatım oldu. Organizasyonun gerçekleştiği mekân da dâhil olmak üzere her şey mükemmeldi. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
O buluşmada ilk eseri görücüye çıkmış bir yazar olarak 28 ülkeden 84 yazarla bir araya gelmek ve orada yazı deneyimlerinizi paylaşmak bundan sonraki edebiyat serüveninize nasıl etki edecek?
Farklı kültürlerden ve edebî geleneklerden gelen yazarlarla tanışmak, onların yazma süreçlerini ve deneyimlerini dinlemek, benim edebî yolculuğuma yeni bir bakış açısı kazandırdı diyebilirim. Ayrıca bu yazarlarla fikir alışverişinde bulunmak, kendime güvenimi artırdı ve yazma sürecimde daha cesur adımlar atmamı teşvik etti. Bu deneyimlerin ve karşılaştığım yazarların etkisiyle inşallah gelecekte daha zengin, daha faydalı çalışmalar yapabilmek nasip olur.
Bağlar'ın 8. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın tüm sayılarını okumak için tıklayın.