Uzaktaki Kardeşimiz: Mağcan Cumabay

Salı, Mart 19, 2024

Stalin’in “büyük terör” politikası, komünizm uğruna kurban edilen sayısız Türk mütefekkiri gibi onu da kurban olarak istedi. 19 Mart 1938’de bundan tam 86 yıl önce, daha 45 yaşındayken, kurşuna dizildi. Öldürülmüştü ancak ölmemişti. Mağcan Cumabay, uzaklardaki kardeşlerinin acısını da göğsünde hisseden bir şair olarak Türk milletinin kalbinde bir otağ edindi.

25 Haziran 1893 yılında Kuzey Kazakistan’ın Bulalev kasabasında doğdu “uzaktaki kardeşimiz” Mağcan Cumabay. Altay’ın çocuğu, bozkırın ateşi, atalar yurdundan bize kalan bilgelik dolu öğretilerin fedakâr öğrencisiydi. O kadar hızlı bir hayat yaşadı ki, onun hayatından hareketle “45 yıllık bir hayata neler sığdırılabilir?” sorusunun cevabı, “bir destan” olabilir bu yüzden. 45 yıllık kısa ama uzun mücadelelerle geçen hayat hikâyesine, rahlesinden geçtiği hocalardan başlamak gerekir belki de.  Zihnini şekillendiren eğitimini, şimdi Rusya Federasyonu’na bağlı Başkurdistan Cumhuriyeti’nin en büyük şehri olan Ufa’da aldı. Galiye Medreseleri’nde, Mısır ve İstanbul’un ilmî ortamında yetişmiş hocalara talebe oldu. Hocaları, ondaki millî ve dinî bilinç ateşinin fitilini ilk ateşleyenlerdi. İslamî temellere dayalı tedrisat anlayışı ve millî değerlere bağlı eğitmen kadrosuyla, Galiye Medreseleri Mağcan Cumabay’ın hayatındaki en önemli eşiklerden birisi hâline geldi böylece. Burada kısa sürede hocası Alimcan (Galimcan) İbrahimov’un dikkatini çekti. İlk kitabı olan Şolpan onun yardımıyla 1912’de Kazan’da basıldı.

Dönemle ilgili kaynaklara dayanarak milliyetçilik ve İslamcılık temelleri üzerine kurulan Galiye’nin, bünyesindeki Tatar, Başkurt, Kazak ve Kırgız öğrencileri çarlığın baskılarına karşı birleştirmek gibi bir amacı güttüğünü söylemek yerinde olacaktır.

Fikir meşalesini Galiye’de tutuşturan Mağcan, oldukça kritik bir dönemde oldukça zor bir görevi seçmişti. Bir yanda yıkılan çarlığın enkazının yarattığı kaos, diğer yanda ayak sesleri duyulmaya başlanan yeni rejim, toplumda bir travmaya sebep oluyordu. Geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalınmış, Kazak halkı için bir adım ötesi sisler içindeydi.  Mağcan bu döneme, milletine ait olanı seçen bir Kazak aydını olarak ses bırakmıştı. Dergi ve gazetelerin çıkarılmasına vesile oldu, böylece Cumabay’ın topluma dair umutları ve idealleri önce onun dizelerinde, cümlelerinde vücut bulmaya başladı. Onun eserleri, dizeleri, konuşmaları Kazak halkının ülküsü ve ideallerine doğru örülüyordu her seferinde. Yeni bir Kazak milleti inşa edilmeliydi; çağdaş dünyada var olmanın şartlarını kuşanmış, öz değerlerinden uzaklaşmadan geleceğe doğru ilerleyen bir millet hayal etti.

Ansiklopedi maddelerinde, tarih kitaplarında, hakkında yazılmış portre yazılarında belirtildiği gibi 20. yüzyıl Kazak edebiyatının önemli temsilcilerinden birisi değildi sadece. Mağcan Cumabay, şair, yazar, müteffekir ve bir dava neferi olarak; 20. yüzyılın tozu dumana katan savaş meydanlarından, akıtılan kan ve gözyaşı nehirlerinden, haksızlığa uğrayan insan katarlarından çok şeyler katıyordu yazınına. Bir anlamda tarihe not düşüyordu, edebiyatı ve bizzat hayatıyla.


Türk dünyasının en büyük şairlerinden Mağcan Cumabay'ın gençlik yıllarına ait bir fotoğraf.  

1913-1916 yılları arasında hem edebî çalışmalarına devam etti hem de Omsk Öğretmen Okulu’na giderek eğitimini sürdürdü. Yine aynı yıllarda Kazak halkını daha çağdaş, daha müreffeh ve huzurlu bir hayata kavuşturmayı hedefleyen Birlik'e ve ardından Alaş Hareketi’ne de katıldı. Bir yandan ülkenin önemli şehirlerinde çıkarılan gazetelerin basın-yayın süreçlerine diğer yandan da “Birlik”, “Cerlestik” (Yerdeşlik) ve “Alqa” (Gerdanlık) gibi edebî ve fikrî hareketlerin ortaya çıkmasına destek veriyordu.

Rusya’da 1917 Devrimi sırasında özerk bir Kazak hükûmetinin kurulması çalışmalarına da katıldı ve Rusya Kurucu Meclisi’nde Kazakları temsil etti. Alaş Partisi Akmola İl Komitesi üyesiydi artık. II. Umumi Kazak Kurultayı’na da katıldı ve kurultaydaki eğitim komisyonuna da başkanlık etti. Alaş Hareketi’nin başarısızlığa uğramasının ardından ise artık yayın faaliyetleri onun hayatının en önemli meşgalesi hâline geldi. Bu yayın faaliyetleri ise mücadeleye başka bir cepheden dâhil olmanın diğer adıydı elbette.
Alaş Orda Hareketi ve Kazak aydınların gösteren bir afiş çalışması.

Sırasıyla Akmola’da çıkan Bostandık Tuvı gazetesinde, Şolpan ve Sana dergilerinde, daha sonra da Ak Jol gazetesinde yayın faaliyetlerini yürüttü.

 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkistan’da meydana gelen siyasî ve sosyal olaylar ve sanayi alanlarındaki gelişmeler,  şair ve yazarların ülkede maruz kaldığı siyasi ve sosyal baskılar, işgal atındaki Türkistan, Türkistan halkınını arasında peyda olan “Kadimci-Ceditçi” ayrımı, Ekim Devrimi’nin Kazakistan’daki etkisi, kolektifleştirme faaliyetinin zararları, açlık ve kıtlık, alfabe değişimi gibi sayısız mesele onun şiirlerinin birer ham maddesi hâline geldi.

1923-1927 yıllarıydı, Moskova Edebiyat ve Sanat Enstitüsü’ndeki eğitimi ona Rus dili ve edebiyatının kapılarını açtı. Öyle ki bu derin tanışıklık sonrasında Rus edebiyatının en büyük kalemlerinden oluşan bir çevre edinecekti.

Ancak çarlığın ardından Rusya’yı saran komünizm de Türk milletine dar gömlekler biçmeye başlamıştı çoktan. Kendisiyle aynı idealleri paylaşan diğer aydınlar gibi o da komünist Rusya rejiminin yakın markajı altına alındı. O dönemde Sovyet hükûmeti tarafından düzenlenen tasfiye çalışmaları sırasında millî duyarlılıklarla hareket eden binlerce Türk mütefekkiri sürgün ve idamla cezalandırılıyordu. Sıra ondaydı. 1925’te Enbekşi Kazak gazetesinde, yeni Sovyet yönetimince eserlerinin komünist ideolojisine ters düştüğü iddiasıyla hakkında büyük bir kampanya başlatıldı. Suçu açıktı: Rejimi destekleyen yazılar yazmıyordu!

 Bu dönem aynı zamanda komünizm yanlısı ve millî hareket taraftarı Kazak mütefekkirleri arasında ayrışmalar ve fikir çatışmalarının da yaşandığı bir dönemdi.  Dolaysıyla bu yıllarda topluma önderlik edecek ve güvenli bir yol tayin edecek ulusal rehberlere ihtiyaç duyuluyordu. Tam da böyle bir zamanda Mağcan Cumabay’ın eserleri dinî ve millî kahramanları topluma işaret etmeye başladı. O özellikle millî ve kültürel motiflerle bezeli; “Tasalı Kazak”, “Yaşamın Süsü Hürriyet”, “Kedi ile Et”, “Bugünkü Durum”, “Yaralı Can”, “Sır’daki Alaş'a” ve “Epigramlar” gibi şiirleriyle çağdaşı olduğu mütefekkirleri ve Kazak halkını millî ve dinî değerlere yönelmeleri için cesaretlendirmek istemişti. O Kazak milletinin tarihî kahramanları ve olayları ile güncel meseleler arasında bir köprü kurdu ve bir yandan da halkını bu köprüden geçmek için cesaretlendirdi.

Toparlan Kazak, bilime koş, zamanı geldi,

“Cahillik” kılıcı hedefe almış hâlde seni.

Kenara at kalpak gibi, yerinden kalkarak,

Sabahtan akşama başına çıkıp ezenleri!

 

Okusun çocuk, eline kitap uzatsana

Malını esirgeme eğitim yolunda,

Eğitim alıp denkleş başkalarla,

Dünya ortak bütün insanoğluna!

 

Yukarıdaki şiiri, onun şiir ve toplum, edebiyat ve hayat arasında kurduğu muhkem bağa dair önemli bir ipucu. Sanatın içinde bulunulan zaman ve mekândan ve vuku bulan olaylardan bağımsız olamayacağının; gözleri kan, savaş, ihtilal ve sürgün gören bir halkın tüm bunlara bigâne kalan bir edebiyatla, kültür ve eğitimle ayağa kalkamayacağının bilincindeydi.

Mağcan Cumabay, sosyal meseleleri ve siyasal kaygıları şiirlerine taşıdığı gibi bir yandan da her Türk şairi gibi coğrafyasıyla da kuvvetli bir bağ kuruyordu şiirlerinde. Mısıq pen Et/Kedi ile Et, Oral Tauvı/Ural Dağı, Künşığıs/Doğu, Cel/Rüzgâr, Erteği/Masal, Qoylıbaydıñ Qobızı/Koylıbay’ın Kopuzu, Ötirik Ertek/Yalandan Masal gibi şiirleri üzerinden onun kıra, kırsala ve coğrafyasına dair yaklaşımları gözlemlenebilir. Kısacası; Mağcan, milletinin bağlı olduğu her unsur ve değeri şiirinin bir yapı taşı hâline getirmişti. Bunda en önemli faktör ise onun milletinin kültür ve değerlerine bağlı bir şekilde yetiştirilmiş olmasıydı. Milletinin değer yargılarına bağlı bir şair olarak Mağcan Cumabay’ın şiirlerinde, Türk töresine göre toplumun en önemli yapı taşı olarak görülen aileye verdiği önem ve mensup olduğu Türk boylarına duyduğu bağlılık da aşikârdır.

Ek olarak şiirinin sınırları da bellidir onun.  İnsanları “Doğulu” ve “Batılı” olarak ele alan şair, kendi milletinin de mensup olduğu Doğulu insan tipini destekleyen bir söylem geliştirir ve Batılıları diğer toplumları sömüren ve nispeten kötü insanlar olarak ele alır. Şiirinin hedefinde elbette Çin, Rus ve Kalmuk gibi kavimler de vardır.

1927 ve 1929 yılları arasında Burabay ve Kızılyar şehirlerinde öğretmenlik yapıyordu ve bir suçlamayla hayatındaki her şey alt üst oldu. Kendisi hakkında Sovyet karşıtı bir örgüte üye olduğuna yönelik suçlamalar öne sürüldü ve bu suçlamalar sonucunda 10 yıl sürgüne mahkûm edildi. Rus edebiyatının en büyük yazarlarından Gorki araya girerek 7 yıl sonunda 1936’da onu ancak sürgünden kurtarabilecekti. Serbest kalmıştı ancak yine de komünist rejimin takibinden tam kurtulmuş değildi. Öğretmenlik yapmak istedi ancak burada da rejim yanlıları tarafından fişlenmekten kurtulamadı, bunun üzerine Almatı’ya geçerek çeviri ve yayıncılık işleriyle meşgul olmaya devam etti. Fakat Stalin’in “büyük terör” politikası, komünizm uğruna kurban edilen sayısız Türk mütefekkiri gibi onu da kurban olarak istedi. 19 Mart 1938’de bundan tam 86 yıl önce, daha 45 yaşındayken, kurşuna dizildi.

Öldürülmüştü ancak ölmemişti. Mağcan Cumabay, uzaklardaki kardeşlerinin acısını da göğsünde hisseden bir şair olarak Türk milletinin kalbinde bir otağ edindi. Biz onu en çok İstiklal Harbi’nde savaşan Türk milletine atfettiği “Alıstaki Bavırıma” (Uzaktaki Kardeşime) şiiriyle biliyoruz. Onun Türk milletinin yekûnuyla kurduğu hakiki ilişkiye dair çok önemli bir delildir bu şiir ve Türkiye Türkçesine şu dizelerle çevrilmiştir: 

Alıstagı Bavırıma (Uzaktaki Kardeşime) 

Uzakta ağır azap çeken kardeşim

Solmuş laleler gibi kuruyan kardeşim

Etrafını sarmış düşman ortasında

Göl gibi gözyaşı döken kardeşim

 

Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim

Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim

Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman

Diri diri derini soymuş kardeşim

 

Ey Pirim! Değil miydi Altın Altay

Anamız bizim? Bizlerse birer tay

Bağrında yürümedik mi serazat

Yüzümüz değil miydi ışık saçan ay?

 

Alaca altın aşık atışmadık mı?

Tepişip bir döşekte yatışmadık mı?

Anamız olan Altay’ın ak sütünden

Beraber emip beraber tadışmadık mı?

 

Akmadı mı bizim için dupduru bulak

Şarıldayıp, gürül-gürül dağdan inerek

Hazırdı uçan kuş, kopan yel gibi

Dilesek bir bir atlar, tıpkı Burak

 

Altay’ın altın günü nazlanarak

Gelende sen pars gibi bir er olarak

Akdeniz, Karadeniz ötelerine

Kardeşim, gittin beni bırakarak

 

Ben kaldım yavru balaban, kanat açamam

Uçsam diye davransam bir türlü uçamam

Yön bulduran, yol gösteren can kalmadı

Yavuz düşman koyar mı şimdi beni vurmadan?

 

Kurşunlar genç yüreğime saplandı

Günahsız temiz kanım su gibi aktı

Kansız kalıp kuruyup bayıldım

Karanlık hapse sıkıca kapattı

 

Görmüyorum gece gezdiğimiz ovayı

Gündüz güneşi, gece gümüş nurlu ayı

Nazlı nazlı ipek kundaklara sarmalayıp

Bizi büyüten altın anam Altay’ı!

 

Ey Pirim! Ayrıldık mı ulu bütünden?

Dağılıp yılmayan yağan oklardan

Türk’ün pars gibi yüreği varken

Korkak kul mu olduk, düşmandan sinen

 

Kudrete hamle eden Türk’ün canı

Gerçekten hasta mı, bitti mi hali?

Ateşi söndü mü yürekteki, kurudu mu?

Damarında kaynayan atalar kanı

 

Kardeşim sen o yanda, ben bu yanda

Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza

Layık mı kul olup durmak? Gel gidelim

Altay’a, ata mirası altın tahta 

 

Kaynaklar:

Lokman Taşkesenlioğlu, Mağcan Cumabay, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, 2020.

İbrahim Kalkan, “Mağcan Cumabay”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,  (2020 yılında gözden geçirilmiş 2. Basım/EK-1. Cildi), ss.271-72.

Saadettin Yağmur Gömeç,  “Türk Tarihinin Kahramanları: 49- Magcan Cumabay”, Orkun, Sayı 112, İstanbul 2007.

Yerlan Zhiyenbayev, “Mağcan Cumabayev’in Şiirinde İnsan”, Sanat Türkoloji Araştırmaları Dergisi (Nisan, 2017)


İlgili Haberler

kardes-topluluklar
Kardeş Topluluklar

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) katkılarıyla hazırlanan "Sandıktan Çıkan Tarih: Kıbrıs'ta Çanakka

Cuma, 29 Mart 2024

duyurular
Duyurular,Yurtdışı Vatandaşlar

1 Nisan-15 Haziran 2024

Cuma, 29 Mart 2024

telve
Telve

Göç geçmişim, büyüklerimin anıları, tecrübeleri, fotoğrafları, hatıralarım, Alman kültürü, Türk gelenekleri ve en önemlisi Mü

Perşembe, 28 Mart 2024